Praksis Güncel

güncel tartışma platformu

Popülizm, hakikat sonrası (post-truth) ve komplo teorileri: Siyasetin geleceği mi?

Bu içeriği paylaş:

Popülizmin özellikle sağ kanadı 2010’lu yıllardan itibaren dünya siyasetine damga vurmuştur. Kimi sol popülist denemeler olsa da bugün artık popülizm dendiğinde herkesin aklına sağ popülistler gelmektedir: Trump, Orban, Erdoğan, Modi… Dolayısıyla bugün popülizm dendiğinde sağ popülizmin anlaşılması doğaldır -tersi de geçerlidir. Bu yazıda da geleneği bozmadan devam edelim. Popülizmin birçok özelliği vardır. Manici ikilileştirmeyi kullanmak, halk adına konuştuğunu ileri süren karizmatik bir lider figürü etrafında kümelenmek, mevcut kurumların geçerliliğini yitirdiğini ileri sürmek, göçmen karşıtlığı yapmak ve medya kullanımında anaakım siyasi güçlerden farklı pratikler sergilemek. Bu yazıda bu sonuncu özelliğe odaklanacağız. Medyadan kasıt gerek geleneksel medya gerekse de sosyal medya araçları olacak. Bu yazıda tartışmak istediğimiz asıl mesele ise popülistlerin performanslarının yalnızca siyasetin biçimine ilişkin bir değerlendirmeden ziyade siyasetin varoluşuna ilişkin kimi değişim ve dönüşümler yaratıp yaratmadığı konusudur. İddiam, bugün yaşanan dönemin -hakikat sonrası- siyasetin varoluşuna ilişkin dinamikleri dönüşüme uğrattığı yönündedir.

 

Popülistlerin medyayı kullanış biçimi

Popülistlerin medyayı kullanış biçimleri oldukça dikkat çekicidir. Gayriresmi dil ve performanslar, halkın tepkilerinin popülist lideri gördüğünde ‘’bizden biri’’ dedirtecek cinsten olacak şekilde kurgulanmaktadır. Böylelikle medya ve popülizm ilişkisinde işin içine şov faktörü de girmektedir. Ancak… Bu işin geleneksel medya ile bağlantılı olan kısmıdır. Sosyal medya, sağ popülistlere söylemlerini devamlı olarak inşa -ve yeniden inşa- edeceği bir olanak sunmaktadır. Popülistlerin iddiasına göre mevcut kurumlarla birlikte hareket eden geleneksel medya ‘’doğrulardan korktuğu için’’ onları çok sevmemektedir. Göçmen karşıtı, antisemitik, ırkçı, kadın düşmanı ve homofobik bir dilin yoğun olarak kullanıldığı bu siyasal iletişim sürecinde son dönemde pek çok kavram (yeniden) tartışılır hale gelmiştir. Post-truth, komplo teoriler, sahte haberler ve filtre balonları bu kavramlardan bazılarıdır. Bu kavramları açıklayacağız ancak cevabını aradığımız bir soru uğruna: Bütün bu olanlar, yani popülistlerin aktif olduğu bu yeni siyasal iletişim süreci, siyasetin ontolojisine ilişkin bir şeyler söylüyor mu? Yaşananlar yalnızca kullanılan dil ve iletişimin kurulduğu araç ile mi sınırlı? Yoksa yaşadığımız dönem siyasetin bütününe ilişkin bir yargıya varmak için veriler üretiyor mu?

 

Post-truth

Post-truth (hakikat sonrası) kavramı Donald Trump’ın 2016 yılında başkan seçilmesiyle o kadar çok tartışıldı ki kavramın Oxford Sözlük tarafından aynı yılın kelimesi seçildiği bilgisi herkesin malumu oldu. Post-truth kavramı ile kastedilen bir hakikat döneminin mevcut olduğudur. Bu dönem 20. yüzyılda bir yanda sosyalist kutup ve bir yanda kapitalist kutup olmak üzere iki kutup arasındaki mücadelenin varlığı üzerinde yükselmektedir. Sovyetler Birliği’nin varlığıyla birlikte kapitalist dünyanın da refah devleti şartlarını oluşturmak mecburiyetinde kalması, kapitalist ülkelerdeki mücadelelerin sınıf mücadelelerine odaklanması, bu ikincisiyle bağlantılı olarak siyasetin temel araçlarının güçlü sınıf partileri ve sendikalar olarak kurgulanması bu hakikat döneminin özelliklerinden bazılarıdır. Hakikat sonrası kavramının önermesi hakikat çağının aşındığı ve aşıldığıdır. Bu hakikat sonrası dönemde hakikat ve gerçek önemsizdir ya da hakikat olgusu tümüyle ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla post-truth kavramının basit bir kavramsallaştırmadan ziyade bir dönemi tanımlar hale geldiğini iddia etmek abartılı olmayacaktır. Bir parantezle bu kavramı kullanmaya devam edebiliriz. Tarihin her döneminde hakikati eğip bükme girişimleri olmuştur. Ancak özellikle 1980’li yıllarda yeni sağ/sağ popülist aktörlerin güç kazanarak iktidara gelmesi yeni bir dönemin kapılarını aralamıştır. Hakikat, bu dönemde aşınmaya başlamıştır. Hakikat döneminin devleti, mücadele biçimleri ve siyasal araç takımı dönüşüm geçirmeye başlamıştır. Bu dönemde solun da gerek devlet baskısı gerek ideolojik saldırılarla zayıflatılmasının yanında düzen içine çekilmesi bir tesadüfün ürünü değildir. Sol, alternatifler üretme kabiliyetine yapılan sistematik saldırılar sonucu kadükleştirilmiştir. Operaismo perspektifinden bakacak, yani çubuğu tarihin çarklarının yalnızca devletin yapıp ettikleriyle değil de sınıfın mücadelesinin getirdiklerinin sonucunda döndüğü fikrine doğru bükersek, sınıfın siyaset yapma yeteneğinin ortadan kaybolmasıyla inisiyatifin devlete geçtiğini görebiliriz. Amiyane tabiriyle yeni sağ/sağ popülizm hakikat dönemini zayıflatarak meydanı boşaltmıştır. Hakikat sonrası dönem, işçi sınıfının, siyasal araçlarını kadükleştirerek yeni sağın/sağ popülizmin araç setinin içine çekilmesi sonucunu doğurmuştur. Dolayısıyla denilebilir ki hakikati eğip bükme girişimleri yalnızca 2016 sonrası dönemle ilişkili değildir. 1980’li yıllarda başlayan bu dönüşüm sürecindeki en önemli dönemeç 2016 olarak gösterilebilir. Bu açıdan Reagan ve Trump arasında bir miras ve devamlılık ilişkisi kurmak olasıdır. Sembolik bir tarih olarak 2016’yı dönüm noktası olarak almak tarihin hiçbir döneminde gerçeğin altını boşaltma girişimlerinin bu kadar yoğun olmamasının bir sonucudur. Bu parantezle birlikte şunu söyleyebiliriz: Bugün yaşanan dönem hakikat sonrası bir dönemdir. Hakikat sonrası dönemin kimi özneleri, araçları ve stratejileri bulunmaktadır. Öznelerden bahsetmiştik: Sağ popülistler. Araçlar ve stratejilerden de sonraki alt başlıklarda bahsedeceğiz.

 

Yalan haberler ve komplo teorileri

Popülistlerin sosyal medyayı kullanışlarında birçok farklı strateji bulunsa da bence en önemlileri yaydıkları yalan haberler ve komplo teorileri. Yukarıda bahsettiğimiz gibi hakikat sonrası dönem vurgusunu yaparken devamlı olarak bahsettiğimiz bu tarihsel dönemeci bu denli mühim kılan da bu stratejiler. Bu iki strateji sık sık iç içe de geçebilmektedir. Yalan haberler -iletişim bilimlerinin diliyle konuşacak olursak- misenformasyondan ziyade dezenformasyonun alanına girmektedir. Basit bir ayrım yapacak olursak misenformasyonda yalan ya da yanlış bilginin yayılmasında bir kasıt bulunmamaktayken dezenformasyonda kasıt bulunmaktadır.

Yalan haberlerin siyaset bilimi ya da iletişim çalışmalarının ilgisini cezbetmesinin altında onun siyasi öznelerin amaçlarına hizmet etmesi yatmaktadır. Örneğin 2018 yılında Brezilya’da başkan seçilen Jair Bolsonaro bu stratejiyi oldukça etkili bir şekilde kullanmıştı. Bolsonaro’nun ekibi tarafından yayılan haberlerin yalan olduğu kanıtlandıktan sonra ortaya çıkan bilgi kirliliği ise dikkat çekiciydi. İnsanlar hala bu yalanlara inanmaya devam ediyordu. Bir başka örnek de Avrupa ülkelerinde göçmenlere yapılan haftalık milyonlarca euroluk yardımlar olabilir. Yalan haberlerin yanında kullanılan bir diğer strateji de komplo teorilerinin kullanımıdır. Pizzagate bu komplo teorilerine bir örnekti. 5G ile Covid-19’un yayılacağı teorisi sonrası 5G kulelerine yapılan saldırılar, iklim değişikliğinin Çin icadı olduğu ve IŞİD’in kurucusunun Obama olduğu gibi birçok komplo teorisi bulunmaktadır. Dolayısıyla bugün siyaset yapılırken yalan haberlerin ve komplo teorilerinin temel araçlar haline gelmesi noktası başta önerdiğimiz tezle birlikte düşünülebilir. Yaşananlar yalnızca siyasal iletişimle sınırlı değildir. Makyavelci bir girişim ile popülistlerin edimlerine verilen karşılıkların onlarla aynı biçimde olması popülistlerin üzerine bastığı zeminin altını doldurmakta ve stratejinin yol açtığı sonuçtan bağımsız olarak siyasetin yapılış biçimini döneme uydurmaktadır. Böylelikle “döneme uygun siyaset” önermesi ile hakikat sonrası dönem meşrulaştırılmakta ve hakikat sonrası siyasete uyum sağlanmaktadır. Sol siyasetin 2010’lu yılların toplumsal hareketlerinden sonra alternatif bir güç olarak ortaya çıkamayışı da bu düzlemden okunabilir. Sol, -isteyerek ya da istemeyerek- oyunu (hakikat sonrası dönem), kurallarına göre (hakikat sonrası siyaset) oynamamaktadır.

 

Halkın siyasetin dışına itilmesi

Komplo teorileriyle iç içe giren yalan haberlerin bu denli yaygınlaşması sorununa verilecek ne tek bir yanıt ne de yanıt vermenin tek bir yolu bulunmaktadır. Ben bu soruya siyasetin doğasına ilişkin bir bağlamda yanıt vermeye çalışacağım. Sağ popülizmin tercih ettiği araç seti ve stratejilerin tarihsel bir sürecin çıktısı olduğunu düşünüyorum. Buradaki tarihsel hat ve motivasyon halkın/sınıfın siyasetin dışına itilmesidir. Yapılan binlerce yalan haber, komplo teorisi ve bunların iç içe girdiği kombinasyonlarla halkın/sınıfın yalana olan bağışıklığı ve gerçeğe olan bağlılığı aşındırılmıştır. Bir yerden sonra ‘’ne yapalım canım, internet var, insanlar da her duyduğuna inanmasın’’ ya da ‘’teyit sitelerine baksınlar’’ kolaycılığından çıkmak gerekir. Çünkü bunlar ufak tefek yalanlar değil, halkın bütününün gündelik yaşantılarını ve geleceklerini etkileyen sistematik bir siyasal dönüşüm sürecinin stratejileridir. Bu noktada halkın/sınıfın siyasetin dışına itilmesi ‘’gönüllü bir cehalet’’ önermesinden fazlasına dönüşmektedir. Böylelikle, içinde olduğumuz yeni dönemin bilincinde olan alternatif bir siyasetin inşası elzem hale gelmektedir. Bu zorunluluk, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, sınıfın alternatif üretme kabiliyetinin elinden alınması önermesine ilişkin bir ön kabul gerektirmektedir.

 

“Hakikat Sonrası” kitabı

Lee McIntyre’ın 2019 tarihinde Türkçe’ye kazandırılan ‘’Hakikat Sonrası’’ kitabında belirttiği bazı noktaları belirtmenin konumuz açısından faydalı olduğunu düşünüyorum:

  1. Öncelikle hakikat sonrasına dair düşünürken tekil gerçeklerden ziyade olgu olarak hakikatin varlığına dikkat çekmek,
  2. Hakikat kavramını tartışırken postmodernizmin ortaya attığı görecelik fikrinin bugün sağ popülistlerin elinde etkili bir söylem haline geldiğini görmek,
  3. Hakikat sonrası döneme özgü olan noktalardan birinin gerçekliği bilme düşüncesinin değil gerçeğin kendisinin hiçe sayılması olduğunun altını çizmek,
  4. Bir düzeyde herkesin kendi grubu tarafından kabul edilmesinin gerçekliğin kendisinden daha önemli hale geldiği kimi noktaların varlığını kabul etmek, gerekiyor.

Bu dördüncü noktanın sosyal medyada hepimizin yaşadığı filtre balonlarıyla ilintili olduğunun farkında olunmasında fayda var. Böylelikle bir sarmalın içine çekiliyoruz. Bir grubun içindeyiz çünkü doğamız gereği bir gruba ait olmak istiyoruz. Sosyal medyada birbirine benzer insanların birlikteliği diğer insanların fikirlerinin yok sayılmasına yol açıyor. Dolayısıyla alternatif siyasetin inşasında Manici ikilemin yerine kapsayıcı/içerici bir pozisyonun gerekli olduğunu düşünüyorum. Ancak bu içerinin nereden başlayıp nerede bitmesi gerektiğinin sınırlarını çizmek bir paradoksa yol açabilir: Bir “biz” inşa ederken hep bir “öteki” olmak zorunda. Bu soruna yazılacak yegane bir reçete olacağını düşünmüyorum. Occupy Wall Street’te yaşandığı gibi “%99” önermesinin de altının fazlaca boş olduğunu düşünüyorum. Yalnızca, değişen dönemin değişen sorunlarının farkında olunması ve gündelik siyasete ilişkin üretilen politikaların yanında siyaset felsefesinin alanına giren bu soruların gündemimizi daha fazla işgal etmesi gerektiğine inanıyorum. Sınıfın alternatifler üretme kabiliyeti, önce “biz”in kurgulanması noktasında düşünmeyi gerektirmektedir. Tarihin her aşamasında egemenler ezilenleri parçalama stratejileri üretse de hakikat sonrası dönemde bu stratejileri oldukça ilerlettiklerini görebiliriz: Irk, toplumsal cinsiyet ve etnisite sınıfsal bir “biz” inşasının olasılığının önündeki başlıca engellerdir. Sağ popülizm, sınıfı bölme ve parçalama görevini oldukça iyi yerine getirmektedir. Bu yüzden belki de filtre balonları ya da kültürel gettolar konularına bakacağımız perspektif “temsili demokrasi” değil de sınıfsal bir süzgeçle olmalıdır.

 

Devrimci bir melankoli

McIntyre’ın da belirttiği gibi gerçekliği bilme düşüncesi insanların pek ilgisini çekmiyor artık. Böylelikle siyasetin ontolojik yapısının değiştiği noktaya geldiğimizi düşünüyorum: Hakikat sonrası dönemde gerçekler ya da hakikat değil duygular geçer akçe halinde. Göçmenlere karşı örülen duvarlar (korku), anonimliğin kaşıdığı siber zorbalık (öfke) ve hatta terör eylemlerinin dahi ideolojik değil duygusal motivasyonlarla yapıldığı durumlar (istemsiz bekarlar olarak tanımlanan inceller(*) tarafından gerçekleştirilen saldırılar buna örnek olarak verilebilir) duyguların siyasetin içine nüfuz etmesinin güncel örnekleri olarak görülebilir. Hakikat sonrasının stratejilerine onun kullandığı stratejilerle yanıt veremeyiz. Yoksa ‘’başka bir dünya’’ ümidi yalan haberler içinde kurulabilir. Bugün mühim olan yeni bir ontolojinin inşasıdır: Post-post-truth. Dolayısıyla bugün siyasetin geleceğine ilişkin karamsar olmak iyimser olmaya daha baskın bir durumda görünüyor. Çünkü durumun karamsarlığı -eğer bizi depresif bir haleti ruhiyeye sokmazsa- umutlu olmak için gereken tetikleyici enerjiyi sağlayabilir. Sonuçta önümüzde iki seçenek var: Ya depresif bir karamsarlık ya devrimci bir melankoli.

 

 

(*) İncel sözcüğü, İngilizce istemsiz bekârlar anlamına gelen “involuntary celibate” kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulmuş, kendileri istemelerine rağmen romantik veya cinsel partner bulamamaları ile tanımlayan bir internet alt kültürünün üyelerini tanımlar.

 

 

görsel:  Gerd Altmann, Pixabay

Özgür Yılmaz

Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamladı. Brezilya’daki Jair Bolsonaro iktidarını sağ popülizm ve faşizm kavramları üzerinden tartıştığı teziyle Ankara Üniversitesi Latin Amerika Çalışmaları Bölümünden yüksek lisans derecesini aldı. Doktora eğitimine İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümünde devam etmekte, dijital kapitalizm ve dijital emek üzerine bir tez hazırlamaktadır. İngilizce ve İspanyolcadan çeviriler yapmaktadır. Toplumsal hareketler, popülizm, faşizm, dijitalleşme ve sınıf çalışmalarına ilgi duymaktadır. Çalışmaları çeşitli dergi ve derlemelerde yayımlanmıştır. İletişim: ozguryilmaz955@gmail.com