Praksis Güncel

güncel tartışma platformu

KKM ve politika tasarımı üzerine tezler ve antitezler: Heterodoks bir yaklaşım (II)

Bu içeriği paylaş:

İlk kısımda KKM tartışmasının ana keseninin paranın ne olduğu ve nasıl yaratıldığı tartışması olduğunu belirttim. Daha sonra en sık duyulan argümanları sıralayarak bunların zayıf noktalarını da vurguladım. Bu kısımda ise argümanlar içerisinde en fazla dillendirilenlerden biri olan servet transferi tezini ele alabilir, KKM’nin geç kapitalistleşen ülkelere özgü bir otomatik istikrarlandırıcı olarak işlevini tartışabiliriz.

 

KKM servet transferi midir?

 

Ele alacağımız bu son tez de üzerine çok fazla düşünülmeden monetarist düşünme biçimine üstünkörü bir başvurmayla ortaya atılmış ve katılaşmış bir argüman olarak kullanılıyor gibi görünüyor. Servet transferi dediğimizde belirli varlık formları aracılığıyla toplumun bir grubundan-sınıfından diğer grubuna-sınıfına bir değer aktarıldığını düşünmemiz gerekir. Bundan toplumdaki veya ekonomik sistemdeki varlıkların (veya hadi yine genişletelim ve gelirin, veya bir adım daha gidelim “değerin” diyelim) bir sınıfının veya tabakanın hilafına el değiştirmesini anlarız. Türkiye’de son yıllarda bu anlamda muazzam servet ve gelir transferleri olduğu aşikar. Bu anlamda soldan iktisatçılar ve sosyal bilimciler arasında yaygınlaşan “bölüşüm şoku” kavramı oldukça açıklayıcıdır (Boratav, 2023a). Gelgelelim KKM özelinde böyle bir servet-gelir transferinde bahsetmek de pek mümkün görünmemektedir (Şekil 3). Bu varlık formuna yatırdığınız paranın vade sonundaki getirisi eğer kurdaki artış mevduat faizinin üzerine çıkar ise kurdaki artış kadar olmaktadır. Bu reel getiriye göz attığımızda da getirinin ihmal edilebilecek kadar düşük olduğunu söyleyebiliriz. Şekil 3’de Dolar’ın yatırımcısına sağladığı yıllık reel bir getirinin olmadığı açıkça görülüyor. Bir tek Ağustos 2023 itibarıyla KKM’nin 6 aylık reel getirisi TÜFE’ye göre yüzde 10 civarında görünmektedir, diğer vadelerde neredeyse ya ihmal edilebilecek kadar ya da sabit bir reel getiri imkânı var olmakla birlikte, vergi gelirleriyle finanse edilmediği de ortadayken servet transferi iddiası biraz havada kalmaktadır. Eğer KKM varlığınızın değeri dönem boyunca reel olarak sabit kalmış ise bu tasarruf sahibine toplumsal üretimden (büyüme) veya refahtan herhangi bir (varlık) transfer(i) söz konusu olmuş olabilir mi?

 

Şekil 3. Finansal yatırım araçlarının yıllık reel getiri oranları, Ağustos 2023 (Kaynak: TÜİK)

Bu noktaya bir itiraz kamudan bir gelir aktarımının bu tasarruf sahiplerine yapılıp diğer sosyal harcamalara yapılmadığı olabilir. Buna ilk elden ve tekraren kamu harcamalarının vergilerle yapılmadığı, vergilerin ve tahvil ihracının TCMB’nin Hazine adına harcamalarından sonra geldiğini söyleyerek cevap verebiliriz. Bu durumda dahi ciddi bir reel gelir aktarımından ve bu durumda servet-gelir transferinden bahsedilebilirdi, eğer kamudan fonlanan söz konusu yatırım aracı ciddi ve hatta diğer varlıklara göre çok yüksek reel getiriler vadediyor olsaydı. Esas servet transferinin borsada gerçekleştiği, ki burası kurumsal bir servet transferi alanıdır, ortada gibi görünmektedir. Yani heybenin büyüğünü KKM’de değil de nerede arayacağımız açık gibidir. Gerçi bunun da sebebini sözde “KKM’nin sağladığı yüksek likidite düşük mevduat faizi ortamında” arayanlar çıkacaktır.[1] Ancak İlhan Döğüş’ün yaptığı hesaplamalara göre Haziran ayında faiz artışları yapılmadan önce 3 aylık reel mevduat faizi pozitifken, ironik bir şekilde faiz artışları sonrası bu rakam negatife dönüyor (Döğüş, 2023). Öte yandan mevduat faizlerine fazla likiditeyi çekerek baskı yapmak MB’nin elindedir. Toparlamak gerekirse, tasarruflar uzun dönemde gelirin fonksiyonu olarak düşünülmelidir, faizin değil.[2] Gelir dağılımının giderek bozulduğu bir ortamda yüksek getirili yatırım araçlarına yönelecek tasarrufların zaten yükselmesi beklenir. Günümüzde bizatihi gelir dağılımındaki bozulmanın da koşulladığı borçlanma eğiliminin artması kısa dönemde kredi yaratımı aracılığıyla öne çekilmiş bir talepten bahsetmeyi özellikle düşük gelirli kesimler için kısmen de olsa mümkün kılmaktadır. Ayrıca KKM hesaplarına (ve diğer daha yüksek getirili araçlara) yatırım yapmış olan kesimin yüksek tasarruf eğilimi göz önüne alındığında, bir durgunluğa geçiş ortamında tasarrufların esas (ve tek) belirleyicisinin mevduat faizi olmadığını, TL cinsi başka yatırım araçlarının da var olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu kesimler daha yüksek getirili yatırım araçlarına yönelmektedirler.

 

Bu sebeple kısmen artan talebin zaten doğrudan enflasyon anlamına gelmediğini ve dolayısıyla enflasyonun sebebinin “öne çekilmiş” talep olmadığını, öne çekilmiş talebin geçici bir etkisi bulunabileceğini, dolayısıyla her hâlükârda bu açıklamanın izaha muhtaç olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Tasarrufu (mevduat) faizinin fonksiyonu olarak görmek de bu sebeplerle pek doğru değildir. Tekrar etmek pahasına ifade etmek gerekir ki, tasarrufların hisse senedi piyasasına mı, yoksa tüketime-harcamaya mı yönlendiğini belirleyen değişken de faiz oranı değil, gelirdir veya gelir dağılımındaki değişim ve bozulmadır diyebiliriz.[3] Nitekim harcamaların da yüksek enflasyon ortamında gelir dağılımına duyarlı, faize duyarsız olduğu gerçeğini faiz oranları artarken dahi hanehalkı harcamalarının artmasından anlayabiliyoruz (Birgün, 2023). Bir ek daha yapmak gerekirse, gelir üzerine olan çatışmayı şiddetlendiren ve koşullandıran enflasyon gelir dağılımını bozdukça yüksek tasarruf eğilimi olan kesimlerin konut ve genel olarak varlık piyasalarına kayması yoluyla katmanlı bir servet transferinin gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Buradaki esas belirleyicinin KKM üzerinden ortaya çıkan likidite bolluğu olduğunu iddia etmek hem kolaycılık hem de topu taca atmak anlamına gelmektedir.

 

İkinci olarak bu durumun neoliberal bütçeleme mantığının servet aktarıcı niteliğine ilişkin olarak ele alınması gerekir. Bu bağlamda servet dağılımını bozucu etki yapan unsur KKM değildir, bütçe denkliği sağlamak adına hanehalklarının enflasyonunda belirleyici olan ürünlerden alınan vergilerdir, dolaylı vergiler kanalıyla neoliberal bütçeleme mantığının sınırlarını zorlamaktır. Ayrıca, servet dağılımını yaratan kilit unsur geniş emekçi hanehalkları üzerinde Korkut Boratav (2023a) hocanın ifadesiyle bölüşüm şoku yaratan yıpratıcı enflasyonist sürecin kendisidir. Bölüşüm şokunu nötralize edecek bütçe politikalarının devreye girmesi ve bu anlamda çalışanların reel ücretlerinin korunması ve yaratılan servet transferini tersine çevirecek (karların üzerine yüklenecek) vergi politikalarının hızla devreye girmesi önemlidir. Bu durum içeride karların sürüklediği enflasyonu ve gelir üzerinde çatışmadan kaynaklanan nedenlerini dizginlemekte işe yarayabilir (Ekonomim, 2023b).[4] KKM bütün politika bileşenlerinin bir parçası olarak gündemde kalmayı sürdürmelidir.

 

Geç kapitalistleşen ülkelere özgü bir otomatik istikrarlandırıcı olarak KKM nasıl ortadan kalkar?[5]

 

Böyle bir para yaratımının enflasyonist bir niteliğinin olduğunu düşünmek biraz zor, ayrıca KKM yüzünden bilançoya yazılan zararın ilanihaye devam edeceğini varsaymak da tuhaf bir varsayım olur. Çünkü kapitalist ekonomilerin para ve finansal varlık yaratım mekanizmaları üretken veya reel olarak adlandırdığımız alanla sıkıca ilişkili bir olgudur. Biraz açmak gerekirse, aktörler bilançolarına yazılı yükümlülük ihraçları kanalıyla birbirlerine bağlıdırlar (Mehrling, 2010; Minsky, 1993). Dolayısıyla MB’nin TL’den dönüşlü KKM özelinde varsaydığımız zarar yazma mekanizması da süreklilik değil yaşanan küresel ve yerel olarak bütünleşik şokların döngüsel niteliği gereği döngüsel bir nitelik arz edecek, KKM’ye olan ihtiyaç ortadan kalktıkça da sönümlenen bir nitelik arz edecektir. Bu durum sadece KKM özelinde değil TCMB’nin tüm parasal genişleme ve daralmalarında, doğal olarak bütçe açıklarının genişlemesi ve daralmasında da geçerlidir. Diğer bir ifadeyle küresel sermaye birikimi koşulları ve içerideki bunalım dinamikleriyle ilişkili olarak bu para yaratımı ve kamu harcamaları döngüsünü ele almak gerekir. Dolayısıyla dış koşullar açısından döviz üzerindeki basıncı ortadan kaldıracak (bu biraz uluslararası koşullar ve düzenlemeler dolayımında ele alınabilecek bir sorundur), içeride ise anti-enflasyonist bir politika tasarımıyla birlikte emekçi hanehalklarının reel gelirlerini ve refahlarını güvenceye alacak bir politikalar seti üzerine düşünmek önemlidir. Bunları tutarlılaştıracak bir politikalar setini demokratik bir tartışmayla gündeme almak gerekmektedir.[6] KKM ancak bu şekilde sönümlenebilir. Kendisi ekonomik sorunların kök nedeni değildir. KKM bu anlamda daha ziyade geç kapitalistleşen ülkelere has bir döviz biçiminde sermaye ihtiyacının küresel finansal döngülerdeki krizle birlikte ciddi düzeylerde açığa çıkmasının bir sonucudur diye düşünülebilir (bkz. Şimşek-Açar, 2021). Bu bağlamda otoritelerin bu (kur) değer krizine dönemin sınıf-içi çelişkileri dolayımında bulduğu kendince “optimal” bir çözümdür.

 

KKM’yi döviz kurunu içeriden baskılayan ortamın bir sonucu olarak kamu tarafından devreye sokulan bir otomatik istikrarlandırıcı olarak düşünmek gerekir. İktisadi anlamda bütçe veya kamu kesimi tarafından bunalımlı durumlarda ortaya çıkan ve otomatik “kamu açığı” yaratan mekanizmalara “otomatik istikrarlandırıcı” diyoruz. Örneğin işsizlik maaşı ödemeleri kriz zamanlarında işsizlik arttığından dolayı bir harcama kalemi olarak devreye girmektedir. Geç kapitalistleşen ülkelerdeki yüksek döviz ihtiyacı da düşünüldüğünde, KKM de bir kamu finansman kalemi olarak bu ekonomilere has bir otomatik istikrarlandırıcı olarak düşünülebilir. Bu araç bir politikalar setini sistematik olarak devreye sokmak için zaman kazandırıcı olmakla birlikte herhangi bir politika setinin bileşeni olabilir. Bugünün koşullarında nasıl kullanılacağı ise elbette ki politik iktidarın çelişkili bir sermaye birikim sürecini kendi sınıfsal doğrultusu çerçevesinde nasıl yöneteceğine/yönetebileceğine bağlıdır[7]

 

Sonuç yerine

 

KKM’nin ne olduğunu tartışmak, bu politikayı destekleyip desteklemediğini söylemenin ötesinde politikalara dair eleştirilere de doğru bir zemin sağlamak amacı taşımaktadır. Bu noktada genel anlamıyla heterodoks iktisatçılar parasal bir kapitalist ekonominin ve ona içkin politika tasarımlarının müdahale alanlarının daha net keşfedilebileceğini düşünürler. Bununla birlikte ortodoks iktisatçıların savundukları politikaların nötr veya bir diğer ifadesiyle herkesin ortak çıkarına dayanan ve üzerinde uzlaşılmış tasarımlar olduğu tezini de reddederler. İlaveten, heterodoks okullar iktisat politikalarının gerçek sınıfsal toplumsal nitelikleri üzerine yeni tartışmaları açmanın mümkün ve gerekli olduğunu düşünmeleriyle ortodoks düşünme biçiminden ayrılırlar.

 

Ortodoks iktisatçıların KKM’ye yönelik servet transferi ve bütçeye yük gibi eleştirilerinin hepsi, kendi teorik çerçeveleri içinden alternatif olarak önerdikleri faiz artışı ve süper bono gibi uygulamalar için de geçerlidir. Dolayısıyla metinde de açıkladığım gibi, itibari para dahil kamu borçları toplum veya kamu üzerinde yük değildirler. MB ve Hazine yükümlülükleri (itibari para ve tahvil) özünde aynı şeyin iki yüzüdürler, herhangi bir finansman kısıtına gönderme yapmazlar. Politika tasarlarken bu yönlerine dönük “risklerden” bahsetmek cin çağırmaya benziyor. Ayrıca monetarist dışsal para yaklaşımının tek yönlü istisnai koşullara dayanan enflasyon umacısını sürekli çağırmak da bir başka “içsel” kısıt anlamına gelmektedir. KKM zaten halihazırda bu bahsedilen iki riski de taşımamaktadır. Bütün bu tartıştığımız gerçekler de bu yaklaşımların günümüz para ve maliye politikalarını tartışırken ne kadar yetersiz olduklarını ortaya çıkarmaktadır. Enflasyon tartışması Türkiyeli iktisatçılar tarafından ekseriyetle para yaratımı dinamiklerinin yanlış kavranmış monetarist bir formuna kısıtlanarak, onun teorik güvenli alanı içerisinden yapılıyor. Üstelik kamu açığı/harcaması da hiç sorgulanmaksızın özünde doğrudan enflasyon yaratıcı bir unsur olarak görülüyor. Enflasyonist olan ve olmayan veya iktisadi döngüye dahil olma kanalları açısından farklılıklar arz eden kamu harcama kanalları ve bunların fonksiyonları üzerine ciddiyetle kafa yorulması elzem görünüyor.

 

Bununla birlikte, mevcut koşullarda KKM’nin taşıdığı tek risk, potansiyel bir döviz talebinin taşıyıcılığını yapmasıdır. Ancak dışarıdan herhangi bir müdahale olmadığı sürece bu koşullarda böyle bir riski de barındırmamaktadır. Öte yandan halihazırda bu işlevi taşıyabildiği ve herhangi bir dış kaynaklı potansiyel şoku hafifletmek ve emmek için de kurun istikrarı açısından işlevli bir araçtır. Dışarıdan bir müdahale atı arabanın önüne koşmak anlamında gereksiz bir müdahale gibi görünmektedir. Ayrıca görünen o ki, KKM hesaplarını çözme yönündeki bu müdahaleci çabalar faiz artışlarından beklenen olası etkileri de azaltmaktadır. Ayrıca faiz artışlarına olası bir ihtiyaç duyulması bağlamında daha az basınç oluşturacağı için de emekçi hanehalklarını korumaya dönük bir mali genişlemenin de imkânlarını yaratmaktadır. Bir otomatik istikrarlandırıcı olarak kura dair bunalımlı durumdan çıkıldığı ölçüde sönümlenmesi beklenir. Bu anlamda kendine içkin bir kriz potansiyeli taşımadığı için ortadan kaldırılmasına dönük (kimi istisnalar hariç olmak üzere) anaakım iktisatçılarca dillendirilen özel bir müdahale de gereksizdir. Bu ancak kamunun kendi para birimi cinsinden borçlarının bir yük olacağına dair “sarsılmaz bir inançtan” ve paranın miktar teorisine dair bir kısım ortodoks önyargının devreye girmesinden başka teknik olarak bir hiçbir “mantıklı” açıklaması olmayan bir durum anlamı taşıyacaktır.

 

Burada yine eleştiriye açık mesele, hangi müdahalenin “pozitif” iktisat bilimi açısından nesnel doğruyu temsil ettiğinden ziyade bu müdahalenin hangi ekonomik program ve saikler çerçevesinde yapıldığıyla ilişkilidir ki bu da sanılanın aksine teknik bir meselenin çok ötesinde sınıfsal yönelimler tarafından belirlenmektedir. Üstelik esas meselenin, enflasyonu düşürmekten ziyade bunu yaparken yükü hangi toplumsal sınıfların üstleneceği sorusu olduğunu üzerine basarak ifade etmek gerekir. Dolayısıyla mesele sadece nötr bir enflasyonla mücadele retoriğinin ötesindedir. Etkili bir anti-enflasyonist ve emekçi hanehalklarını koruyacak bir programın ana unsurunun maliye politikasının olduğunu düşünmekle birlikte bu politikalar setinin “mali disiplin”[8] takıntısını aşarak, stratejik fiyat kontrollerini ve yüksek karlara dönük vergileri de içeren planlı ve fonksiyonel bir mali harcamalar patikasında ilerlemesi, faiz politikasının da bu çerçevede ele alınması uygun olur diye düşünüyorum (CNN, 2023; Weber & Wasner, 2023).[9] Bu bağlamda emekçi hanehalklarının maliye politikası aracılığıyla korunabildiği bahsettiğim çerçeveye uygun bir politika seti içerisinde (şok biçiminde olmamak kaydıyla) kısa dönemli faiz artışları ilke olarak karşı olunabilecek bir durum değildir. Ancak anaakım iktisatçılar para ve maliye politikaları adına iki tarafta da sıkılaştırma önermekte ve OVP’nin (orta vadeli program) genel çerçevesi içerisinde kalmaktadırlar.

 

Kaynakça

Akçay, Ü. (2023). Türkiye’de 2002-2023 arası uygulanan para politikalarının ekonomi politiği. ODTÜ Gelişme Dergisi, 50, 195-236.

Birgün. (2023, Eylül 5). CHP’li Gürer: Kredi kartı borçları yılbaşından beri yüzde 98 arttı. birgun.net. https://www.birgun.net/haber/chpli-gurer-kredi-karti-borclari-yilbasindan-beri-yuzde-98-artti-466197

Boratav, K. (2023a, Mart 10). İşçi sınıfının bölüşüm şoku 2022’de devam etti. soL.org.tr. https://haber.sol.org.tr/yazar/isci-sinifinin-bolusum-soku-2022de-devam-etti-368207

Boratav, K. (2023b, Haziran 14). Profesör Boratav: Türkiye’de kriz değil çok ciddi bir bölüşüm şoku var (D. Mengüç) [Mülakat]. https://www.indyturk.com/node/639431/ekonomi%CC%87/profes%C3%B6r-boratav-t%C3%BCrkiyede-kriz-de%C4%9Fil-%C3%A7ok-ciddi-bir-b%C3%B6l%C3%BC%C5%9F%C3%BCm-%C5%9Foku-var

Braun, B. (2020). Socialize Central Bank Planning. Progressive International. https://progressive.international/blueprint/4a74c8a1-1f68-46bb-bc72-a7921b94a376-benjamin-braun-socialize-central-bank-planning/en

Bryan, D., & Rafferty, M. (2018). Risking Together. Sydney University Press. https://sydneyuniversitypress.com.au/products/98263

Carrière-Swallow, Y., Deb, P., Furceri, D., Jiménez, D., & Ostry, J. D. (2023). Shipping costs and inflation. Journal of International Money and Finance, 130, 102771. https://doi.org/10.1016/j.jimonfin.2022.102771

CNN (Direktör). (2023, Haziran 29). Weber: Strategic price controls can help lower inflation. https://www.cnn.com/videos/business/2023/06/29/exp-price-controls-inflation-weber-live-062903pseg1-cnni-business.cnn

Çakır, M. (2023, Mayıs 7). Korkut Boratav’dan olası iktidar değişikliğinde 6’lı masaya KKM uyarısı: “İhtiyatlı geçiş süreci”. cumhuriyet.com.tr. https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/korkut-boratavdan-olasi-iktidar-degisikliginde-6li-masaya-kkm-uyarisi-ihtiyatli-gecis-sureci-2078554

Döğüş, İ. (2023, Eylül 23). Negatif reel faiz ezberi üzerine kısa bir not. http://ilhandogus.blogspot.com/2023/09/negatif-reel-faiz-ezberi-uzerine-ksa.html

Ekonomim, N. B. (2023, Eylül 14). Şirket kârları 2022’de tarihi rekoru gördü [Text]. https://www.ekonomim.com/ekonomik-veriler/sirket-karlari-2022de-tarihi-rekoru-gordu-haberi-707929; Ekonomim. https://www.ekonomim.com/ekonomik-veriler/sirket-karlari-2022de-tarihi-rekoru-gordu-haberi-707929

Ki̇per, K. (2023). Mali Disiplin: Eleştirel Bir Yaklaşım ve Post-Keynesyen Alternatif. Fiscaoeconomia, 7(2), Article 2. https://doi.org/10.25295/fsecon.1230593

Mehrling, P. (2010). Monetary Policy Implementation: A Microstructure Approach. Içinde R. Leeson (Ed.), David Laidler’s Contributions to Economics (ss. 212-234). Palgrave Macmillan UK. https://doi.org/10.1057/9780230248410_10

Minsky, H. P. (1993). On the non-neutrality of money. Federal Reserve Bank of New York Quarterly Review, 18(1), 77-82.

Nair, N. (2023). Unconventional Monetary Policy or Automatic Stabilizers? A Financial Post-Keynesian Comparison. Levy Economics Institute. https://www.levyinstitute.org/publications/unconventional-monetary-policy-or-automatic-stabilizers

Ostry, J. D. (2022, Ekim 5). The Canary in the Inflation Coal Mine. Project Syndicate. https://www.project-syndicate.org/commentary/rising-global-shipping-costs-driving-high-inflation-by-jonathan-d-ostry-2022-10

Oyvat, C. (2023, Ağustos 13). Kur-Enflasyon Sarmalı ve Bölüşüm Krizi: Gelecekten borçlanmanın acı bedeli [Birartibir.org]. https://birartibir.org/gelecekten-borclanmanin-aci-bedeli/

Şimşek-Açar, G. (2021). Türkiye’de Geç Kapitalistleşme ve Döviz Biçiminde Sermaye Ihtiyacı: Imalat Sanayi Üzerinden Bir Analiz [Ph.D., Marmara Universitesi (Turkey)]. https://www.proquest.com/docview/2724235288/abstract/8D94104068A04071PQ/1

Weber, I. M., & Wasner, E. (2023). Sellers’ inflation, profits and conflict: Why can large firms hike prices in an emergency? Review of Keynesian Economics, 11(2), 183-213. https://doi.org/10.4337/roke.2023.02.05

 

[1] Eylül-Ekim 2021 momenti faiz artışının işe yarayabileceği bir moment olarak görülebilirdi, buna katılmak mümkün. Ancak hem sonrasındaki COVID-19 kapanmalarıyla başlayan ve Rusya-Ukrayna savaşıyla devam eden tedarik zincirlerinin kırılmasıyla etkilerini şiddetlice hissettiren küresel maliyet şokları ve Fed’in yarattığı sıkılaştırma döngüsü ve benzeri ülkelerde faizle enflasyonun beraberce yükselmesi bunun işe yarayabileceği tezine şerh koymamıza yol açıyor (Carrière-Swallow et al., 2023; Ostry, 2022). KKM faiz artışlarına rağmen devreye girmek zorunda kalabilirdi ve yine döviz kurunu çıpalamaya yarayan bir araç olarak iş görebilirdi. Ancak hükümetin faizleri öyle bir ortamda aşağıya çekmesi enflasyonist dinamiği harekete geçirdi. Öte yandan kur şokunun başlattığı ve küresel maliyet şokuyla süregelen ve gelir üzerine çatışma biçimini de alan enflasyon döngüsün artık merkezinde faiz artışlarının olduğu politikalarla kırılamayacağı da açıktır diye düşünüyorum, eğer tabii hanehalklarına acı reçeteyi çıkararak ekonomiyi öldürecek kadar “soğutmayı” düşünmüyorsanız. Özetle KKM’yi faiz politikasının alternatifi veya karşıtı bir araç olarak değerlendirmenin ortodoks iktisatçıların yaptığı ciddi bir hata olduğunu ısrarla vurgulamak gerekiyor.

[2] Bu konuda literatürün oldukça “yoğun” olduğunu söyleyelim, meselenin finansallaşma tartışmalarıyla ilişkisinden bir sonraki dipnotta bahsettim ancak meraklıları Keynes’ten Kaldor’un metinlerine, oradan Pasinetti ve Kalecki’nin metinlerine uzanarak bu tartışmaya aşina olabilirler. Yazıyı çok fazla literatür referansına boğmamak adına bu noktaya girmeyi tercih etmiyorum.

[3] Bu noktada bir tasarruf aracı olarak “TL’ye olan güven düşüşünü” sorun edenler olacaktır, ancak zaten uzun bir dönemdir devlet paraları ve onlar cinsinden mevduat ve tahvil türü varlıklar böyle nitelikleri barındırmaktadır. Finansallaşma çağının alameti farikalarından biri de hanehalkının tasarruflarının finansal alana yönlendirilmesi ve onların gelir ve borç akımlarının finansal piyasalardaki varlık üretiminin temeli haline gelmesidir. Dolayısıyla doğrudan TL mevduatı olmasa da TL cinsi varlıklara talebi sorun etmek bir anaakım iktisatçı için iki anlamda tuhaf bir pozisyondur. İlk olarak zaten bu döviz talebi değildir ve ona basınç yapmaz, ikinci olarak da zaten tasarrufların böyle bir piyasaya akması derinleşerek finansallaşan kapitalist birikimin eleştirisini gerektirir ki bu eleştiriyi de ortodokslardan ziyade heterodoks literatür sırtlamış görünmektedir, örneğin bkz. Bryan ve Rafferty (2018). Eğer bu durum bir sorun teşkil ediyorsa erken kapitalistleşen ülkelerde de uzun zamandır benzer eğilimlerin (negatif reel-nominal reel faizler ve düşük mevduat faizleri) olduğunu hatırlatmak gerekir.

[4] Bu anlamda bazı iktisatçılar karların ücretler aleyhine artarak fiyatların arttığını söylerken en fazla artışın emek maliyetleri hariç diğer maliyetler kanalından (aslında bir anlamda da kur yoluyla) içeriye geldiğini söylemektedirler. Bu da zaten uluslararası ticarette karların sürüklediği enflasyon olgusunun içerideki üretime maliyet olarak yansıdığını göstermektedir. Meselenin bu kısmı uluslararası düzeyde bir müdahaleyi de gerektirmektedir, bkz. Cem Oyvat’la (2023) söyleşi, Kur-Enflasyon Sarmalı ve Bölüşüm Krizi: Gelecekten Borçlanmanın Acı Bedeli, 1+1 Express, 13 Ağustos 2023.

[5] Otomatik istikrarlandırıcıların kullanımı üzerine bkz. Nair (2023), ancak burada bir geç kapitalistleşen ülkenin döviz ihtiyacına dönük “farklı” ve özel bir otomatik istikrarlandırıcıdan bahsettiğimiz unutulmamalıdır.

[6] Örneğin demokratik bir merkez bankacılığı ve bütçe hazırlama süreçleri tartışmaya açılmalıdır, bkz. Braun (2020).

[7] Daha detaylı sınıf çelişkileri dolayımlı bir analiz için bkz. Akçay (2023).

[8] Bu konuda bilgilendirici iyi bir çalışma için bkz. Ki̇per (2023).

[9] Nitekim Korkut Boratav (2023b) hoca da KKM’nin işlevine vurgu yapıyor: “Kur Korumalı Mevduat saray iktidarının uyguladığı en rasyonel denetim mekanizması oldu.” Ayrıca Mehmet Şimşek döneminin politikalarının olası risklerine dikkat çekerken KKM’nin bozulmasını da bu riskler arasına ekliyor: “KKM’de de “Vadesi geleni serbest bırak” demeye başlayacaklar. Bu, dışarıda tuzakta yatan büyük bir patlama yaratacak. Dolayısıyla buradan şuraya geliyorum. Mehmet Şimşek’in kafasında deneyimleri nedeniyle bu riskler de şüphesiz vardır.” Buna ek olarak Korkut Boratav hoca mali genişleme de öneriyor, bkz. Çakır (2023). Hocaya katılamadığımız tek noktanın bu yazının esas temasını oluşturan KKM ödemelerinin kamuya yük olarak çerçevelenmesi olduğu şerhini de düşelim.

 

Görsel: NikolayF.com,  Pixabay

Tansel Güçlü

Politik İktisatçı. Yüksek lisans eğitimini Missouri Üniversitesi - Kansas City İktisat bölümünde, doktorasını da Sydney Üniversitesi Politik İktisat bölümünde tamamlamıştır. Finansallaşma, heterodoks para yaklaşımları ve değer teorileri üzerine çalışmaktadır. Munzur Üniversitesi Finans ve Bankacılık bölümünde doktor öğretim üyesidir.