Praksis Güncel

güncel tartışma platformu

KKM ve politika tasarımı üzerine tezler ve antitezler: Heterodoks bir yaklaşım (I)

Bu içeriği paylaş:

Kur Korumalı Mevduat (KKM) en başından beri tartışmalı bir finansal araç olarak farklı okullardan iktisatçıların tartışma konusu olmayı sürdürüyor.[1] En son bu konu ile ilgili tartışma Ege Cansen’in (2023a) ilgili yazısıyla[2] başlasa da öncesinde sosyal medya ve gazete yazıları üzerinden ortodoks iktisatçılar ve görece iktisat müfredatının kıyısına itilmiş Post-Keynesyen-Marksist-Kurumsalcı ekolün şemsiyesi altındaki heterodoks iktisatçılar arasındaki zaman zaman bu başlık altında da yürütülmüş tartışmalar mevcut.

 

Ancak tartışmaya heterodoks taraftan yapılan ciddi müdahaleler ve meseleyi yerli yerine oturtma çabaları genel olarak anaakım iktisatçıların Friedmancı miktarcı (monetarist) yaklaşımlarının ve yatırımların tasarruflardan fonlandığını ifade eden ödünç verilebilir fonlar teorisinin ön kabullerine çarpıyor. Ayrıca son dönemde ortodoksların iktidarın politika tasarımındaki etkilerinin artmasıyla birlikte ‘rasyonele’ dönüş olarak yansıtılan ve KKM’den çıkma çabalarını da içeren politika değişiklikleri bu tartışmayı yeniden gündeme taşımış görünüyor. İki kısımdan oluşan bu değerlendirmede öncelikle tartışmanın temelini teşkil eden fay hattını göstereceğim. Sonrasında güncel KKM eleştirilerini inceleyip zayıf yanlarını vurgulayacağım. Yazının ikinci kısmında ise anaakım muhalefet sıralarında da fazlasıyla kullanılan KKM servet transferidir tezi incelenip, bu mekanizmayı geç kapitalistleşen ülkelere özgü bir otomatik istikrarlandırıcı olarak da değerlendirmek gerektiğinin üzerinde durulacaktır.

 

Tartışmanın fay hattı: Ortodoks vs. heterodoks para yaklaşımları

 

Tartışmayı heterodoks iktisatçılar açısından bu kadar önemli kılan unsur, esasında paranın ne olduğuna dair anaakım ve heterodoks yaklaşımların farkından kaynaklanıyor.[3] KKM’yi desteklemek veya desteklememek meselesinin ötesinde, onun nasıl bir varlık olduğu (fonlama mekanizması ve bunun parasal sistem içerisindeki yeri vs.) kavrandığı zaman, kamunun genel para ve maliye politikalarını tasarlarken elimizdeki araçları değerlendirme biçimimiz değişir. Esasında heterodoks yaklaşımlar açısından meselenin bir ayağı KKM’nin maliyetsiz bir şekilde kurun içeriden kaynaklı baskısını azaltma işlevini gördüğünü iddia etmek iken, bir diğer ayağı da heterodoks içsel para yaklaşımının bu yolla tartışmalara dahil edilebilmesidir. Bu anlamda bu tartışma iyi bir fırsattır. Ortodoks iktisatçılar tarafından bu tartışmaya bu kadar ehemmiyet verilmesinin veya reaksiyoner bir “duyarlılık” gösterilmesinin esas sebebinin KKM meselesinin ödünç verilebilir fonlar varsayımını ve monetarist önyargılarını son derece tartışılabilir kılması bağlamında anaakım iktisadın yumuşak karnı haline gelmesidir.  Mevcut durumdan ortodoks iktisatçıların itiraz kabul etmez bir “yapılacaklar listesi” (parasal sıkılaştırma, kemer sıkma politikaları vd.) çıkarmalarına karşın, bu tartışma aracılığıyla para ve maliye politikası (likidite ve kamu harcama) dizaynı üzerinden emek yanlısı alternatif politika tasarımlarının imkanları daha net açığa çıkabilecektir. KKM tartışması bu açıdan oldukça önemli olduğundan dolayı üzerinde ısrarla durulmayı gerektiriyor.

 

KKM’yi kendi başına kamunun yarattığı bir finansal varlık olarak bu değerlendirmeye tabi tutmak bir mesele iken, iktidar tarafından uygulanan politika tasarımının genel eleştirisi içerisinde okumak bambaşka bir meseledir. Bu yazıda bu ikisi arasında amaçlarımız açısından bir ayrıma gideceğiz.[4] KKM elbette iktidarın kendi sınıfsal amaçları çerçevesinde bir ekonomi politik okumaya tabi tutulabilir. Ancak bu analiz biçimini çok fazla zorlarsanız aracın başka koşullarda kullanışlı olup olamayacağını ve emek-yanlısı (ve demokratik bir iktisadi düzene geçiş bağlamında) bir politika tasarımının bir parçası olarak kurgulanıp kurgulanamayacağını ve işlev görüp göremeyeceği tartışmasını da es geçmiş olursunuz. Tam da bu gerekçeyle iktidarın bütün politik tasarımının mantığını veya genel yönelimini bu araca içkinmiş gibi ele almayı biraz üstünkörü bulduğumu söylemem gerekiyor.

 

Özellikle KKM’nin uygulanmaya başlandığı ilk dönemlerde, halen bu argümandan tam kopamamış olsalar da ortodoks iktisatçılar KKM’nin kendi iç dinamiklerinden bir kriz doğurabileceğini ve kamuya “maliyeti” ve “yükü” olduğunu iddia etme yarışına girmişlerdi.[5] Ayrıca KKM ilk devreye sokulduğunda ortodoks iktisatçılar neredeyse firesiz olarak kamu kesimine yarattığı yükün esas sorun olduğunu, bu harcamanın krizi kendi içsel dinamiği dolayımında yaratacağını iddia ettiler. Gerçi bu iddiayı TCMB eski baş ekonomisti Prof. Hakan Kara halen dillendirmekle birlikte bir adım daha ileri giderek KKM’yi ilginç bir şekilde ponzi sistemine benzetiyor.[6] Kendisi birçok anaakım iktisatçının paylaştığı bir “finansman riskine” gönderme yapıyor gibi görünmektedir, ifadeyi aynen aktaralım: “Özetle KKM, patlamaması için her seferinde daha büyük tavizler verilmesi gereken bir bombaya dönüştü. Üstelik sürekli büyüyerek potansiyel tahribatı artıyor. Bir nevi ponzi.. Farkı devletin bu yükü üstlenmeyi baştan taahhüt etmesi ancak ne zamana kadar yüklenebileceği meçhul.” Halbuki ponzi sistemindeki esas mantık, karşılanamayan özel yükümlülük veya yükümlülükler sonrası sistemin zincirleme çökmesine ve sistemdeki varlıkların değersiz ve artık likit olmayan hale gelmesine dayanır. Gelgelelim Hakan Kara halihazırda kamu yükümlülüğüyle fonlanan KKM’nin nasıl bir ponzi sistemine dönüşeceğini açıklamıyor. Bir finansal ilişkiler sisteminin ponzi olarak nitelenebilmesi için çok kaldıraçladığından veya gücünün ötesinde yükümlülük ihraç ettiğinden dolayı pozisyonunu finanse edemeyen bir aktörün olması gerekir. Halbuki burada böyle bir aktör yok. Tam aksine, KKM hesapları kendisine olan ihtiyaç ortadan kalkmadan dışarıdan bir müdahaleyle ortadan kaldırılmaya çalışılırsa dövize dönme riski barındırır ve kura yukarı yönlü basınç uygulayabilir, buradaki riskin ponzi olarak tanımlanan şemalara içkin risklerle bir alakası yoktur. Özetle bu ödemelere içkin bir risk yoktur. Hiçbir devlet (hatta aktör) kendi para biriminden yazdığı ödeme taahhüdünden iflas etmez. Bu ödemelerle gelen bir parasal genişleme de zorunlu olarak enflasyonist olmaz.[7]

 

Ancak son zamanlara doğru ortodoks iktisatçılar bu aracı yine de ağırlıklı olarak politik sonuçlarıyla değerlendirmeyi uygun gördüler. Halbuki özellikle sosyal medyada içsel para yaklaşımına sahip olan heterodoks iktisatçılar tarafından kamuya maliyet kısmının gereksiz bir tartışma olduğu ve sonuçları itibariyle değerlendirmenin daha doğru olacağını sıklıkla ifade etmişlerdi. Son dönemlere doğru gündemlerine daha sık aldıkları bu eleştiri biçimi “usulden” doğru olsa da bu sefer de esastan hatalar içermekle malul görünüyor.[8] Bu yeni değerlendirme biçimi bu sefer de KKM’yi kendi kısıtlı işlevi dolayımıyla değil de iktisadi politikanın kendilerince sorunlu görünen genel yönelimini doğrudan KKM’ye içkin gibi sunma halini almış durumda. Bu noktaları biraz irdelemek gerekiyor. Zira bu KKM veya benzeri finansal müdahaleler, alternatif emek yanlısı politika tasarımlarının ufkunu genişletmek ve keşfetmek üzere de değerlendirmeye tabi tutulabilir. KKM veya herhangi bir ekonomi politik araç veya müdahale analiz edilirken elbette genel tasarım içerisindeki anlamıyla okunabilir. Bu tümüyle yanlış değildir. Ancak bu okuma, söz konusu aracı genel politika tasarımının mantığına veya yönelimine indirgemek anlamına gelmez. Bunlar iki ayrı önermedir. KKM’nin maliyetsiz bir araç olduğuna dair iddiayı tersine çevirmek adına böyle bir mantıksal safsataya (logical fallacy) sarılmak tuhaf bir tutumdur.[9] Bir politika tasarımının bileşenlerini yapısöküme tabi tutarak ele almak da gayet imkanlar yaratan bir analiz biçimidir ve meşru bir çabadır.

 

Öncelikle KKM kura endeksli getiriyi garanti eden bir finansal araç. Bu araç (varlık), bankanın vereceği mevduat faizini getirinin alt sınırı olarak kabul etmekle birlikte, tasarruf sahibine bu faizin üzerindeki döviz kurunun artışından sağlanacak nominal getiriyi de kamunun ödemesine dayanıyor. İlk başlarda anaakım iktisatçıların itirazları üç noktada toplanıyordu. Bu harcamalar Hazine (veya biz genişletelim, kamu diyelim) bütçesini sarsacaktı (ilk çıktığında halen bir kısmı TCMB tarafından finanse ediliyordu, sonrasında – Temmuz 2023’te – tamamen TCMB yükümlülükleriyle finanse edilmeye başlandı).[10] Ancak sonrasında KKM’ye dair tüm yükümlülükler TCMB’ye geçtiği için artık Hazine’ye dair bir yükümlülükten bahsetmek abesle iştigaldir. Hazine de ödese tüm biçimleriyle KKM’ye dair ödemeler zaten TCMB tarafından “para yaratılarak” yapılmaktaydı. Vergilerin toplanması ve tahvil ihraçları daha sonrasında gerçekleşen operasyonlardır (de Rezende, 2009; Kelton, 2020).

 

Anaakım iktisada göre kamu borcu ödenmesi gereken bir yükümlülük olarak görüldüğünden TCMB-Hazine’nin herhangi bir borçlanma aracı çıkarması kamu üzerinde bir yüktür ve ödenmesi gereken bir maliyet olarak görülür. Bankacılık sistemi ve kamunun içinde olduğu tüm ekonomik sistem içinde harcama veya yatırım yapabilmek için önce tasarrufların yaratılması gerekir. Bu aslında şu demek: kamu kesiminin harcaması vergilerle “kısıtlı kabul edilirken”, bankacılık-finans kesiminin de kredi verebilmek için tasarruflara “ihtiyaç duyduğu düşünülür”. Halbuki bankacılık sistemi yatırımlar için gerekli olan krediyi yoktan yaratır ve rezerv-likidite ihtiyacını sonradan tamamlarken, kamu kesimi de TCMB-Hazine eliyle hem itibari parayı yaratır ve harcar hem de tahvil ihraç ederek ve vergi toplayarak yarattığı parayı geri alarak emer (Wray, 2012).[11] Böyle bir ekonomide makro anlamda kamusal otoritenin kendi para birimi cinsinden bir finansman sorunu olmamakla birlikte yatırımlar tasarrufları yaratır, tersi değil. Dolayısıyla bu noktada ortodoks ve heterodoks yaklaşımlara dair para yaratımı ve tasarruf-yatırım ilişkisi özelinde kökten farklı bir kavrayış vardır. Ancak burada heterodoks iktisatçıların vurguladığı gerçeklik şudur: kapitalist para-finans sistemi esasında paranın bir borç ilişkisi olarak yaratımına dayanır. Özetle TCMB’nin KKM’nin finansmanı adına TL cinsi yükümlülük ihraç etmesi için (itibari para) önceden biriktirilmiş herhangi bir TL arzına ihtiyacı yoktur, son yükümlülük ihraç edicisi (lender of last resort) olarak kendisi bunun yaratıcısıdır.

 

Çok uzatmadan eklemek gerekir kolay anlaşılması açısından bir basitleştirmeye gidersek ulusal bağlamda kapitalist para ve finans sistemi TL (itibari para, değişik vadelerde tahviller), bankaların yasal olarak kredi cinsinden TL cinsi yükümlülük ihracı ve hatta özel finans kuruluşları tarafından ihraç edilen para-benzeri diğer finansal varlıklardan meydana gelmektedir.[12] Bunların itibari paraya konvertibilite derecelerine bağlı olarak da bir parasal piramitten bahsetmek gerekir. Bu sistem tümüyle TCMB’nin rezerv para olarak TL ihracı tarafından desteklenir. Bu konuya sonra tekrar döneceğiz ancak öncelikle KKM için ortaya atılan iddiaları tek tek tartışalım.

 

KKM üzerine ortodoks tezler

 

KKM üzerine yukarıda anlattığımız teorik çerçevenin genel sınırları içerisine sığabilecek bir şekilde medyadaki ortodoks iktisatçılar KKM üzerine çeşitli tezler öne sürdüler. Bu tezler esasında iki karmaşık postülaya dayandı. İlki KKM’nin kendi iç dinamikleri itibariyle oluşturduğu yük ve maliyet kaynaklı olarak “patlayacağı” (iç borç birikimi) ve krize yol açacağı iken, ikinci olarak KKM’yi yaratan sorunların giderilmesi sırasıyla veya sonrasında KKM’ye son verilmesi gerektiğine dönük ve esasında çelişen pozisyonlar arasında gidip gelmek. Bu nottan sonra tezleri toparlayarak tartışalım.

 

TCMB zarar eder mi? KKM’nin TCMB bilançosuna zarar yazdırmasının bir önemi var mıdır?

 

KKM’nin olumsuzluklarına veya “maliyetlerine” dair son dönemde özellikle de sosyal medyada ileri sürülen bir diğer yaygın argüman da kurdaki değer değişiminin Merkez Bankası’nın bilançosuna zarar yazdığı ve kamuya “yük olduğu” şeklindedir. Bu iddia ilk bakışta doğru gibi görünse de hem para sisteminin hiyerarşik işleyişi, hem de bununla ilişkili olarak tasarruf-yatırım ilişkisinin gerçek niteliği açısından yanıltıcı ve yanlıştır.

 

Kamunun kendi para birimi cinsinden borçlarının (yükümlülüklerinin) kamuya maliyet oluşturduğunu iddia eden iktisatçılar “saatli bomba” analojisini sıklıkla kullandılar. Bu argümana göre kamu mevcut kur artış oranı ile mevduat faizi farkı arasındaki getiriyi mudiler açısından sürekli finanse edemezdi, (sanki) bu para bir şekilde bulunmalıydı. Saatli bomba analojisinin gönderme yaptığı mesele esasında KKM’nin içsel dinamikler kanalıyla “patlayacağı” üzerineydi. Saatli bomba hepimizin anladığı üzere dışardan bir müdahaleye ihtiyaç duymaz; patlaması sadece bir “zaman” ve “aşama” meselesidir. Bazen örtük biçimde ifade etseler de analojinin bizi götürdüğü yer buydu. Bu anlamda KKM’nin sürdürülemezliği vurgusu kamunun kendi para birimi cinsinden finansman kısıtı olduğu varsayımına dayanıyordu.

 

Bütün KKM yükümlülüklerinin TCMB tarafından karşılanmaya başlamasıyla birlikte son tartışmalar da doğal olarak TL cinsi KKM hesaplarına yapılan ödemelerden mütevellit TCMB’nin yazdığı “zarar” üzerine odaklandı. Bu “varlıklara” yapılan ödemeler için bu ifade muhasebe anlamında doğru olsa da realitede durum farklıdır. Bu farklılığın iki sebebi vardır. İlk olarak bir kamu kuruluşu olarak Merkez Bankası’nın dönem içerisinde zarar yazması mümkündür, hatta yer yer gereklilik halini dahi alabilir. Merkez Bankası da zararı ilgili hesapta bir sonraki döneme devrederek karından düşer veya üst üste zarar yazarsa da bu zarar sonraki dönemlerin karlarından düşülür. Daha sonrasında ise Hazine’ye devrettiği meblağ azalır (lakin zararı devretmez). Ancak TCMB bir kamusal kuruluş olduğundan zaten kar etmek amaçlı çalışmaz, görev tanımında bu yoktur. Bu açıdan Merkez Bankası’nın KKM özelinde veya tümüyle belirli dönemlerde zarar etmesinde kamusal anlamda bir sorun olmamakla birlikte asıl mesele bunun hangi sosyal-kamusal amaçlar doğrultusunda gerçekleştiğidir. Bu anlamda para politikalarının eleştirisi sınıfsal-toplumsal bağlamda yapılmalıdır.

 

İkinci olarak Merkez Bankası’nın TL (yani kendi para birimi cinsi) üzerinden zarar yazması özel bir bankanın veya kuruluşun zarar yazmasıyla aynı şey değildir. Özel sektörün yükümlülükleri, veya bir diğer ifadeyle borçları ve zararları farklı yükümlülük ihraçlarıyla kapatılması gereken açıklarken (günümüz Türkiye’deki para sistemi açısından TL cinsi yükümlülük, itibari para), MB’nin zararı kendi yükümlülük ihracı cinsindendir ve özel bir durumdur, ayrıca özel sektörün zararı gibi bir “tazmin” dahi gerektirmez,[13] çünkü para piramidinin en üstündedir, ve daha “güvenilir” bir yükümlülük ihraççısı yoktur; bilançosu son tahlilde zararın “tazminini” dahi gerektirmez, o yüzden gerektiği kadar devredebilir.

 

Merkez bankaları para piramidinin tepesini temsil eder, bu da şu demektir: bankacılık sisteminin yükümlülük ihraçlarının (kredilerinin veya IOU’larının-borç senetlerinin) dolaşımını garanti eder (veya bir diğer tabiriyle onları underwrite eder).[14] Bu bağlamda gerçek anlamda bir maliyeti temsil etmez. Son tahlilde nihai bir “muhasebe zararı”dır. Bu noktada olası bir ortodoks eleştiri bunun “karşılıksız para basmak” anlamına geleceğidir. Buna şöyle cevap verebiliriz: bütün paralar zaten “karşılıksız” basılır veya doğru tabirle ifade edersek “yoktan yaratılır”. Para borçlu ve alacaklı tarafları içeren “karşılıklı” bir yaratımdır, itibari para da özünde devletin (merkez bankasının) borç senedidir ve yükümlülük ihracıdır. Özellikle de günümüzde “güvenden” başka maddi bir karşılığı yoktur. Özetle cebimizde taşıdığımız paralar da bu anlamda “karşılıksızdır”. Durum sadece bu ilgili muhasebe kaydına ilişkin değildir. İtibari para da bir yükümlülük ihracı olarak böyle bir muhasebe kaydıdır. Esasında son tahlilde şöyle ifade etmek daha doğru olur: para basmak tabiri zihinde canlandırdığı muhayyile bakımından da gerçeklikte aktörlerin borç senedi yazabilme kapasitelerini görünmez kıldığından dolayı da yanıltıcı bir ifadedir, doğrusu para yaratmaktır, dolayısıyla para “basılmaz,” yaratılır.  Ayrıca parasal genişlemenin MB’nin kar veya zarar yazmasıyla doğrudan ilişkisi de yoktur. Bir merkez bankasının bilançosu kar yazarken de zarar yazarken de, gerek bilançosundaki varlıklar artarken gerekse de bilançosunun varlıklarının değeri artarken genişleyebilir.

 

Özel sektör yükümlülük ihraçları belirli vadelerle finanse edilmesi gereken varlıklarken, bu durum merkez bankası yükümlülüğü olarak itibari para için geçerli değildir. MB (itibari para formunda olan) “bu borcu” ödemez. Ancak yarattığı yükümlülük ihracının (itibari paranın) kendisine geri dönmesi onun yok olması anlamına gelir. Bu da başta vergi toplamak olmak üzere tahvil satışları vd. gibi çeşitli yollarla gerçekleşir. Yapılan parasal operasyonların temeli esasında bu para yaratım ve yok etme süreçleridir. Aynı yaratım ve yok etme süreçleri Hazine tahvilleri için de geçerlidir ve onun kanalıyla emilen-salınan itibari para için de geçerlidir. Özetle kamu borcu, bildiğimiz anlamda (özel sektör borçları gibi) borç veya yük değildir çünkü herhangi bir açığı ya da harcamayı finanse etmez zira yukarıda vurguladığımız üzere kamu harcamasının kendisi para yaratır: ödenmez, (faizleri kontrol etmek üzere) yönetilir (Wray, 2012).[15]

 

Ödemeniz gereken (hatta temelde ödememeniz gereken) bir borç yok ise bu borç senedini yaratmanın fiili bir maliyeti de yoktur.[16] Dolayısıyla bu tarz bir kamu yükümlülüğü de fiilen bir yükümlülük veya “yük” karakterini taşımaz. KKM ödemelerinin durumu da özünde budur. Yani bilançoya zarar yazılsa da bunun fiilen hiçbir anlamı yoktur. TCMB’nin kendi yükümlülük ihracı cinsinden zarar yazması sebebiyle de “iflası” mümkün değildir, çünkü “borcunu” kapatmak için ihtiyacı olan parayı (itibari para cinsinden borç senedini) yaratma kabiliyeti vardır. Bu hesabı da sonraki dönemlerin kârıyla “temizlediğini” (clearing) ifade etmiştik. Yine tekrar edelim, böylece Hazine’ye devredeceği karın düşeceğini söyleyenler, kâğıt üzerinde haklı gibi dursa da kamu bütçesi hazırlanırken bu “zarar” pek dikkate alınmaz; sadece kar devredilir ve harcama yine TCMB tarafından yaratılan parayla yapılır, sonrasında vergi ve tahvil ihraçları gelir. Meseleyi çok karıştırmadan ifade etmek gerekirse Maliye Bakanlığı ve Hazine, TCMB’nin hissedarlarıdırlar. Bundan dolayıdır ki aralarındaki muhasebe ve bilanço ilişkilerini özünde bir zamanlararası “clearing” işlemi olarak görmek gerekir. İşin özü, KKM’nin TCBM’ye ve genel olarak kamu kesimine bir maliyeti yoktur.

 

KKM’nin “bedava” verilen bir opsiyon olarak zarara yol açtığı tezi

 

Bu argüman esasında tuhaf bir açıklama biçimidir. KKM en başından beri en azından (itirazlara da elbette açık olmak kaydıyla) kamusal bir müdahaleyi öngörmektedir: amaç kur üzerindeki belirsizlik sebebiyle yerleşiklerin talebinden kaynaklı şokun önüne geçmektir. Bu anlamda bir kamu kuruluşunun neden bedava “türev” sattığını sorgulamak, ona en baştan özel bir finans kuruluşu muamelesi yapmaktır.[17]

 

Anaakım iktisatçılar sanki özel finans kuruluşuymuş gibi devletin “bedava” opsiyon sattığından dolayı zarar ettiğini söylerlerken örneğin bireysel emeklilik sistemi adına Hazine’den yapılan kamu “teşviklerine” seslerini çıkartmamayı bırakın, açıkça desteklemektedirler.[18] Ücretli çalışanların gelirlerinin finansal piyasalara pompalanması için Hazine’nin devreye girmesi servet dağılımını bozucu bir etki yaratmayacak mıdır? Üstelik burada tasarruf sahibinin (hanehalkı emekçilerinin) söz konusu emeklilik fonlarına yatırım yapmaları için kendilerine ödenen teşviğin “maliyeti” kamuya kalırken bu gelir akımını kullanmak finansal-özel (kamusal olmayan) aktörün (kapitalistin) kar-merkezli faaliyetine devredilmiştir. Bu müdahale KKM’den daha “kamusal” bir nitelik mi arz etmektedir? Elbette hayır. Hatta hanehalkının gelirlerinin finansal aktörler tarafından çitlenmesi (enclosure) ve finans piyasalarındaki varlık üretiminin temeli haline getirilmesi söz konusudur, bu da kamusal değil, özel bir nitelik arz etmektedir. Ama ortodoks iktisatçıların kamusal müdahaleden kastettikleri, finans piyasalarını “derinleştirmek” ve inşa etmektir. Bir başka ifadeyle servet transferini kurumsallaştırmaktır.Burada belli ki sınıfsal yönelimi ve içeriği söz konusu finansal-politik araca verilecek destekte belirleyicidir.

 

Öte yandan “kamusal politik” bir araç kamusal işlevini yerine getirip getirmediği itibariyle değerlendirilebilir. KKM de bu işlevi yerine getirmiş görünmektedir. Ancak iktidarın ve bir süredir ona eklemlenen ortodoks politik tasarımın genel ekonomi politik ve sınıfsal yöneliminin eleştiriyi ziyadesiyle hak ettiği de heterodoks iktisat açısından açıktır. Ortodoks kemer sıkma önlemlerini, “rasyonele dönüşü” ve acı reçetenin kaçınılmazlığını savunan bir politik tasarımın arasında sıkışan bir KKM’yi tartıştığımız açıktır.

 

KKM enflasyon yaratıyor tezi

 

Bu tezin genel olarak paranın miktar teorisinin önyargılarıyla malul olduğu aşikar. KKM hesaplarına baktığımızda bu hesaplardaki paranın devrederek gittiği ve tüketim döngüsüne-dolaşımına girmediğini söylemek çok mümkündür (Şekil 1). Dolayısıyla tüketim (ve finans) döngüsüne girmeyen bir kalemin enflasyonist olmayacağını söyleyebiliriz.[19] Bu KKM hesaplarına dahil olan ve döviz talebine yönelecek bir meblağın vadeli hesaplarda kaldığı ve arttığı açık gibi görünüyor. KKM hesaplarının toplam tutarı 4 Temmuz 2023 itibariyle 2.719 trilyon liraya ulaşmış durumdadır. 18 Ağustos 2023 itibariyle de 3.4 trilyon lirayı aşmış görünmektedir (Euronews, 2023). 12 Ekim 2023 tarihi itibariyle de 3.2 trilyon düzeyinin biraz üzerindedir (bkz. Şekil 1).

 

Hesaplardaki getiri de sadece dövizin TL cinsi getirisinden oluşmakta. Bu da reel olarak değişken olsa da ihmal edilebilecek düzeyde bir getiriye denk düşüyor. Herkesin anlayacağı dilde ifade edelim: Bu hesaba yatırdığınız parayı belirli bir vade boyunca çekmiyorsunuz, vadesi gelince de dövizin TL karşılığı kadar paranızı çekiyorsunuz. 10 elma alabilecek parayı yatırdığınız hesaptan vade sonunda tekrar 10 elma alacak kadar parayı çekiyorsunuz. Peki burada enflasyonist baskı nereden geliyor veya gelebilir?

 

Buna bir itiraz noktası bu varlığın vade içerisindeki momentlerde yaratacağı “servet etkisi” olabilir (bkz. Cömert & Oyvat, 2023). Bir diğer ifadeyle paranızın hesapta durduğu vade süresince varlık değerinizdeki reel artış momentlerini hissederek harcama eğiliminizi artırmanız ve bunun enflasyona sebep olması söz konusu olmalıdır. (Reel) Bir servet artışı hissedeceğiniz, bunu da hemen hemen “yansız” bir şekilde tüketime ve fiyatlara yansıtacağınız varsayılıyor. Bu olguya dayanmayan hipotetik varsayımın da çok mümkün olacağını düşünmek pek mümkün değil. Kaldı ki, her talep artışı da kendiliğinden enflasyonist olarak değerlendirilemez, ek açıklamalara ihtiyaç vardır.[20]

Şekil 1: KKM hesaplarındaki değişim. Kaynak: BloombergHT (2023)

 

“Peki KKM uygulaması kurdan enflasyona geçişi kırmakta etkili olmuş mudur?” sorusunu da açıklığa kavuşturmak gerekir. Bu konuda basında yazan ortodoks iktisatçılar da örtük veya açık bir biçimde “pozitif” bir kanaate sahiptirler gibi görünüyor. Şekil 2’de görüldüğü üzere KKM ilan edildikten sonra kur önce dolar indeksine yaklaşmış sonrasında ise altında kalmıştır. Bu şu demektir: Dolar’ın diğer para birimlerine karşı değeri artmışken ve hatta daha oynak bir seyir izlemişken, KKM uygulamasının başladığı dönemden neredeyse seçim sonrasındaki “rasyonel politikalara geçiş” ve kademeli ve yer yer beklentilerin üzerindeki şok faiz artışlarının olduğu döneme kadar kur görece istikrarlı kalmış, fakat sonraki dönemde ilginç bir biçimde kur artışı dolar indeksinin üzerine çıkmıştır. Yine söz konusu “rasyonele dönüş” öncesi dönemde (KKM’nin uygulamaya girdiği 2021 Aralik’tan başlayarak) döviz tevdiat hesaplarının da ciddi bir bölümü çözülüp KKM’ye dönüşmüştür (bkz. Şekil 3).

Şekil 2: Dolar indeksi ve Dolar-TL kuru değişimi

Son günlerde yapısal reform veya (pek de realiteyle uyumlu olmayan bir şekilde) “pozitif reel faize” geçilmemesinin dolar-TL kurunu yükselttiğine dönük ifadelerin biraz ad hoc bir biçimde ortodoks analize eklemlendiğini söyleyebiliriz. Yapısal reformların, “içeriğindeki” emek-karşıtı ve belirsiz imalar bir yana, “acil” bir müdahale niteliği taşımadığı da ortadadır. Pozitif reel faiz düzeyinde şok bir faiz artışının olası sonuçlarının, kompanse edici bir maliye politikası (genişleme) söz konusu olmadıkça, emekçi sınıflar açısından oldukça riskli olabileceğinin altını da çizmek gerekir.[21]

Şekil 3: Döviz Tevdiat Hesaplarının Toplam Mevduatlar İçerisindeki Payı. (Kaynak: TCMB-EVDS)

 

Gelgelelim en azından piyasa beklentilerinin üzerindeki bir (şok) faiz artışının kuru düşürmesi beklenirdi. Hatırlayalım, PPK’nın Ağustos’taki faiz artışı 750 baz puan olmakla birlikte beklentilerin üzerinde gerçekleşen “şok” kabul edilebilecek bir artıştı. Kurda sonraki birkaç gündeki yaşanan düşüş ortodoks iktisatçılar tarafından “rasyonel” politikalara dönüş anlamında bir piyasa sinyali olarak algılansa da, sonrasında müdahalenin TCMB’den geldiği anlaşılmış, ve boşa düşmüşlerdi. Hatta bazıları bu durumu ilginç bir apolojizmle dahi karşılamışlardı.[22] O tarihten sonra da Dolar-TL kuru yine de artış eğilimini sürdürmeye devam etti. Hatta geçtiğimiz 21 Eylül 2023 günü gerçekleşen ve piyasa beklentileriyle de uyumlu olan 500 baz puanlık faiz artışı sonrası kur yine artış eğilimine devam etti. Dönem içerisindeki bu artış eğiliminde KKM’lerin çözülmesi amacıyla için getirilen yeni düzenlemelerin etkilerini de vurgulayalım (Ekonomim, 2023a). 26 Ekim 2023 tarihli son 500 baz puanlık artış sonrası, kurda bu yazı yazıldığı sırada henüz bir değişiklik yok gibi görünüyor. Yeri gelmişken ifade edelim: faiz ile KKM’yi özellikle kısa dönemde birbirine alternatif değil birbirini tamamlayıcısı olarak düşünmek gerekir. Bu konuya otomatik istikrarlandırıcı olarak KKM’yi ele aldığım başlıkta geri döneceğim.

 

Görünen o ki şu ana kadar faiz artışının yarattığı etki tam aksi yönde olmakla birlikte ekonomi biliminin “gerçeklerine” dönüş neticesinde şekilde de görüldüğü üzere kurdaki artışı Dolar indeksinin üzerine çıkmış görünüyor. Burada anaakım iktisatçıların analizlerine ad hoc yöntemlerle bir geçerlilik kazandırma yönünde çabalarından ziyade analitik çerçevelerine dair taassup hallerini sorgulamaları şart gibi görünüyor. Burası detaylarına girmek için yeri değil ancak enflasyonun gelir üzerine bir çatışma olduğunu ifade eden heterodoks analizlere bir göz atmak gerekiyor diye düşünüyorum (Lavoie, 2022, 8. Bölüm).

 

Yazının ikinci kısmında KKM servet transferi midir ve nasıl ortadan kalkar sorularını ele alacağım.

 

İkinci kısım için buraya tıklayaiblirsiniz.

 

Kaynakça

Aydın-Özüdoğru, B. (2023, Eylül 22). Enflasyon kimin derdi? [Text]. https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/enflasyon-kimin-derdi/708981; Ekonomim. https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/enflasyon-kimin-derdi/708981

Bernanke, B. (2022). 21. Yüzyıl Para Politikaları: Büyük Enflasyonist 70’lerden COVID-19’a ABD Merkez Bankası (D. Kılınç, Çev.). Scala Yayıncılık. https://www.scalakitapci.com/21-yuzyil-para-politikalari

BloombergHT. (2023, Ekim 12). KKM’de rekor düşüş. BloombergHT. https://www.bloomberght.com/kkm-de-rekor-dusus-2340000

Cansen, E. (2023a, Ağustos 31). KKM’nin Merkez Bankası’na maliyeti sıfırdır. Sozcu.com.tr. https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/ege-cansen/kkmnin-merkez-bankasina-maliyeti-sifirdir-7788416/

Cansen, E. (2023b, Eylül 7). Merkez bankaları ne kâr eder ne de zarar. Sozcu.com.tr. https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/ege-cansen/merkez-bankalari-ne-kar-eder-ne-de-zarar-7795301/

Cömert, H., & Oyvat, C. (2023, Eylül 3). KKM’nin olası ciddi riskleri [Text]. Gazete Duvar; Gazete Duvar. https://www.gazeteduvar.com.tr/kkmnin-olasi-ciddi-riskleri-haber-1635851

de Rezende, F. C. (2009). The Nature of Government Finance in Brazil. International Journal of Political Economy, 38(1), 81-104. https://doi.org/10.2753/IJP0891-1916380104

Döğüş, İ. (2022a, Temmuz 5). Market Power and Inflation. Monetary Policy Institute Blog. https://medium.com/@monetarypolicyinstitute/market-power-and-inflation-ea917ac86f67

Döğüş, İ. (2022b, Ağustos 17). Kur Korumalı Mevduat neden vergi yükü değildir? Gorus21.com. https://gorus21.com/kur-korumali-mevduat-neden-vergi-yuku-degildir/

Ekonomim. (2023, Eylül 21). KKM hesapları aralıksız 4 haftadır geriliyor [Text]. https://www.ekonomim.com/ekonomi/kkm-hesaplari-araliksiz-4-haftadir-geriliyor-haberi-708931; Ekonomim. https://www.ekonomim.com/ekonomi/kkm-hesaplari-araliksiz-4-haftadir-geriliyor-haberi-708931

Euronews. (2023, Eylül 25). KKM hesaplarında asgari faiz zorunluluğu kaldırıldı. euronews. https://tr.euronews.com/2023/09/25/turk-lirasi-donusumlu-kkm-hesaplarinda-asgari-faiz-zorunlulugu-kaldirildi

Forstater, M. (1999). Functional Finance and Full Employment: Lessons from Lerner for Today. Journal of Economic Issues, 33(2), 475-482. https://www.jstor.org/stable/4227461

Gazete Duvar. (2023, Mayıs 21). Hakan Kara: KKM saatli bombaya dönüştü, temmuza dikkat [Text]. https://www.gazeteduvar.com.tr/hakan-kara-kkm-saatli-bombaya-donustu-temmuza-dikkat-haber-1619582; Gazete Duvar. https://www.gazeteduvar.com.tr/hakan-kara-kkm-saatli-bombaya-donustu-temmuza-dikkat-haber-1619582

Kelton, S. (2020). The Deficit Myth: Modern Monetary Theory and the Birth of the People’s Economy (Illustrated edition). PublicAffairs.

Kubilay, M. (2022, May 7). Kur Korumalı Mevduat neden yasal değil? PolitikYol.com | Yorum, Analiz, Haber Sitesihttps://www.politikyol.com/kur-korumali-mevduat-neden-yasal-degil/

Lavoie, M. (2022). Post-Keynesian Economics: New Foundations. Edward Elgar Publishing.

Lee, F. S. (2009). A History of Heterodox Economics: Challenging the mainstream in the twentieth century. Routledge. https://www.routledge.com/A-History-of-Heterodox-Economics-Challenging-the-mainstream-in-the-twentieth/Lee/p/book/9780415681971

Lerner, A. P. (1943). Functional Finance and the Federal Debt. Social Research, 10(1), 38-51. https://www.jstor.org/stable/40981939

Mehrling, P. (2011). The New Lombard Street: How the Fed Became the Dealer of Last Resort. Princeton University Press. https://doi.org/10.1515/9781400836260

Mehrling, P. (2020). Payment vs. Funding: The Law of Reflux for Today (Institute for New Economic Thinking Working Paper Series No. 113 3551453). https://papers.ssrn.com/abstract=3551453

Moore, B. J. (1988). Horizontalists and Verticalists: The Macroeconomics of Credit Money. Cambridge University Press.

Murau, S. (2017). Shadow money and the public money supply: The impact of the 2007–2009 financial crisis on the monetary system. Review of International Political Economy, 24(5), 802-838. https://doi.org/10.1080/09692290.2017.1325765

Nersisyan, Y., & Dantas, F. (2017). Rethinking liquidity creation: Banks, shadow banks and the elasticity of finance. Journal of Post Keynesian Economics, 40(3), 279-299. https://doi.org/10.1080/01603477.2017.1356686

Özatay, F. (2023a, Ağustos 31). Yel değirmenleriyle savaşın anlamsızlığı [Text]. https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/yel-degirmenleriyle-savasin-anlamsizligi/706349; Ekonomim. https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/yel-degirmenleriyle-savasin-anlamsizligi/706349

Özatay, F. (2023b, Eylül 6). Kur korumalı mevduatın maliyeti [Text]. Ekonomim.com; Ekonomim. https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/kur-korumali-mevduatin-maliyeti/706929

Rochon, L.-P. (2006). Endogenous Money, Central Banks and the Banking System: Basil Moore and the Supply of Credit. Içinde Complexity, Endogenous Money and Macroeconomic Theory. Edward Elgar Publishing. https://www.elgaronline.com/view/9781843769873.00020.xml

Rota, K. (2023, Eylül 6). Zaman Tünelinde Üç Patlama. Perspektif. https://www.perspektif.online/zaman-tunelinde-uc-patlama/

Wray, L. R. (2010). Money. The Levy Economics Institute of Bard College. https://www.levyinstitute.org/publications/money

Wray, L. R. (2012). Modern Money Theory: A Primer on Macroeconomics for Sovereign Monetary Systems (2012th edition). Palgrave Macmillan.

Wray, L. R., & Nersisyan, Y. (2022). Does the national debt matter? İçinde Debating Modern Monetary Theory. Routledge.

Yılmaz, T. (2021, Aralık 27). Güldem Atabay: AKP kendinden sonraki hükümete bir enkaz bırakabilir. Bianet.Org. https://m.bianet.org/bianet/print/255391-akp-kendinden-sonraki-hukumete-bir-enkaz-birakabilir

Yılmaz, E. (2023, October 27). Türkiye’de faiz tartışmaları. Kısa Dalga. https://kisadalga.net/haber/detay/turkiyede-faiz-tartismalari_84865

 

 

[1] Bu metnin yazımının her aşamasında desteğini ve fikirlerini esirgemeyen sevgili arkadaşım İlhan Döğüş’e teşekkürü bir borç bilirim.

[2] Ege Cansen, KKM’nin Merkez Bankası’na maliyeti sıfırdır, Sozcu.com.tr, 31 Ağustos 2023. Cansen (2023b) daha sonra gelen eleştiriler üzerine bir yazi daha kaleme alarak pozisyonunu biraz daha kalibre etti diyebiliriz, bkz. Ege Cansen, Merkez bankaları ne kâr eder ne de zarar, Sozcu.com.tr, 7 Eylül 2023.

[3] Bu farklılığın tarihsel bir arka planı için bkz. Lee (2009).

[4] Bu eleştiri biçimi anaakım iktisatçıların (nedense) son dönemlere doğru sahiplendiği argüman özelliği kazandı. Bu anlamda Fatih Özatay’ın (2023b) yazısındaki şu ifade ilginç: “Evet, para politikasının saçmalaması nedeniyle enflasyon patladı, KKM de o nedenle ortaya çıktı. Ama o saçma para politikasının sürmesi KKM sayesinde oldu; sadece sürmekle kalmadı, saçmalama dozu iyice arttı. Sıçrayan enflasyona rağmen politika faizi Mayıs 2022’den itibaren tekrar düşürülmeye başlandı. Son indirim Şubat 2023’te yapıldı ve politika faizi yüzde 8.5’e geriledi. Dolayısıyla, KKM’nin esas maliyeti sıçrayan enflasyon oldu.” Hikaye biraz vur abalıya hikayesine benziyor. Özatay ilk başlarda haklı olarak 2021’in son çeyreğinde uygulanan düşük politika faizi nedeniyle enflasyonun sıçradığını söyledikten sonra bu politikanın sürmesinin gerekçesini teşkil ettiğinden dolayı faturayı tekrar KKM’ye kesiyor. Böylece ikisi arasında karşıtlık ilişkisi bağlamında bir illiyet bağı kuruluyor. Ama aynı yazının bir başka yerinde KKM’ye devre kesici diyerek aracın “işe yaradığını” da vurguluyor: “Devre kesici derken, yazının başlangıcında alıntıladığım eski yazımda sözünü ettiğim ‘geliştirilen yeni finansal ürünlerin olumlu etkileri’ni kastediyorum. Kurdaki sıçramayı durduruyor; bu anlamda olumlu ve ‘devre kesici’. Düzgün bir ekonomi politikasına geçiş için size bir nefes aldırıyor; çok kısa süreliğine. O süreyi kullandınız kullandınız, yoksa o tarihten itibaren başımıza gelen geliyor.” Eve babanız mutlu gelirse ne güzel, ama sinirli gelirse ne yapsanız kar etmiyor! Ya da yersek yoğurt, içersek ayran.

[5] Ortodoks düşünce biçiminin (ödünç verilebilir fonlar mantık zincirini takiben bütçe açığı enflasyon vd.) en tipik zincirleme düşünme pratiğini ifade eden bir söyleşi için bkz. Yılmaz (2021),  Güldem Atabay: AKP kendinden sonraki hükümete bir enkaz bırakabilir, Bianet.Org, 27 Aralık 2021.

[6] İlgili haber için bkz. Gazete Duvar, (2023) “Hakan Kara: KKM saatli bombaya dönüştü, Temmuza dikkat”, 21 Mayıs 2023.

[7] Bu noktada TCMB veya Hazine üzerinden bir kamu açığının ve borçlanmasının hem yük hem de enflasyonist olacağına dönük “riskleri” sürekli dillendiren bir diğer iktisatçı da Murat Kubilay’dır (2022): “M1 isimli dar para arzındaki yıllık artış %85 ve daha geniş tanımlı M3’te ise %63. Üstelik son 3 aylık yıllıklandırılmış artışlar da sırasıyla %49 ve %60. Kısacası bu alanda da enflasyonla mücadele amaçlı hiçbir girişim yok.” Burada para arzıyla enflasyon arasında doğrudan ilişki kuran açık bir monetarist yanılgı mevcut. KKM özelinde durumun böyle olmadığına aşağıda değineceğiz ancak literatürde bu konuda daha detaylı içsel para tartışmalarına göz atmakta fayda vardır, bkz. Rochon (2006) ve Moore (1988). Ayrıca Kubilay yine kamuya yük argümanını bu zincirleme mantığın sonuna ekliyor: “TCMB siyasi tercihlerden ötürü kanunlarca açıkça belirtilmiş olan görevini yapmıyor, bunun yarattığı yükü maliye politikasına atıyor. Yaşanması muhtemel senaryo HMB’nin vergilerimizden TCMB’ninse bir nevi para basımıyla ödeme yapması. Yani daha çok borçlanmayla azalan kamu hizmeti ve yüksek enflasyonla düşen satın alma gücü.” Bu zincirleme mantık genel kabul gören ortodoks yanılgının bir başka ifadesidir.

[8] Kerim Rota da (2023) biraz daha “doldurulmuş” bir versiyonuyla olsa da diğer anaakımcılar gibi böyle bir akıl yürütme üzerinden hareket ediyor. Ama yine büyük bir yanılgıyla kamu iç borcunu borç olarak çerçeveleme hatasına düşüyor ki bu ödünç verilebilir fonlar teorisine dayanan ve kapitalist ekonomilerdeki para yaratım mekanizmasını anlayamayan bir pozisyondur esasında. Kamu borcu (kendi para birimi cinsinden) neden borç değildir meselesi burada biraz değinecek olmakla birlikte esasında apayrı bir yazının konusudur, bkz. Wray ve Nersisyan (2022). Kamunun kendi borcunun “borç olmaması” sınırsız bir kamu genişlemesini veya para-tahvil yaratımını imlemez. Bu itibari para ve tahvil formundaki yükümlülük ihraçlarının “finansmanla” bir alakası olmadığına, likidite-faiz yönetimiyle ilişkili olduğuna gönderme yapar. Bu bağlamda bu kamusal borçlanma araçları olumsal olarak politika tasarımının merkezi ve önemli araçları olarak düşünülmelidirler. Bunlarla nasıl emek-yanlısı politikalar inşa edilebileceği anlamında giriş mahiyetinde şunlar söylenebilir: kamusal genişleyici müdahale hem harekete geçirilecek reel kaynakların (emek, sermaye ve doğa vs.) hem de fonksiyonel maliye politikasının bu kaynakları harekete geçiren (ekolojik kaygılar da dahil olmak üzere) dönüştürücü kapasitesiyle birlikte düşünülmelidir, onun için de bkz. Forstater (1999) ve Lerner (1943). Daha açık ifade etmek gerekirse, böylece bu politika araçları ve onların fonksiyonlarıyla inşa edilebilecek genel kamu politika tasarımı yaratabileceği potansiyel sonuçlar üzerinden düşünülebilir.

[9] KKM’yi sürekli iktidarın (bence sınıfsal yönelimli) “irrasyonel” politika tasarımına indirgemek üzerinden ele alan bu mantıksal tutuma iyi bir örnek olabilecek son dönemde yayınlanan bir yazı için bkz. E. Yılmaz (2023).

[10] Bu konuda İlhan Döğüş’ün (2022b) yazdığı yazı için bkz. “Kur Korumalı Mevduat neden vergi yükü değildir?”, Gorus21.com, 17 Ağustos 2022.

Temmuz ayında bütün KKM yükümlülükleri MB’ye geçtiğinden artık Döğüş’ün iddiasının daha da güçlendiğini söyleyebiliriz. Önceden bir kısım KKM için (TLKKM) TCMB’nin Hazine’nin hesabına yarattığı TL ile ödeme yapılıp bunlar tahvillerle geri emilirken, KKM harcamaları 2023 Temmuz itibariyle Hazine dışına çıkarılmıştır, vergilendirmeyle ilişkisi kâğıt üzerinde dahi kopmuştur. TCMB sistemdeki likidite fazlaları için tahvil ihracı veya zorunlu karşılıklar gibi önlemleri sürekli kullandığından özünde durum çok da değişmemiştir.

[11] Bu bağlamda hatırlatmak gerekir ki vergiler de yaratılan paranın yok edilmesi anlamına gelir. İhraç edilen yükümlülük onu ihraç edene geri döndüğünde aynen bir borç senedinin yok olması gibi yok olur. Burada yerimiz yok ama vergiler ayrıca gelir ve servet dağılımında da önemli politika araçları olmakla birlikte üretim yapısını dönüştürücü ve yönlendirici bir planlama çerçevesinde de işlevseldirler. Vergiler bu anlamda ayrı bir başlık açmayı hak ediyor. Ayrıca merkez bankalarının yaratılan parayı geri emecek zorunlu karşılıklar gibi başka araçları da mevcuttur.

[12] Bu konu için Murau (2017) ve Nersisyan ve Dantas’a (2017) bakılabilir.

[13] Bu nokta tarihsel açıdan önem taşımaktadır. Esasında bankaların kredi yaratımı özel yükümlülük ihracı olsa da bugün hepsi yasal olarak itibari para cinsinden kredi-para yaratma yetkisi olan özel kuruluşlar haline geldiklerinden, bir diğer ifadeyle bütün bir parasal sistemin içkin ve yasal bir parçası olduklarından dolayı bu özellikleri biraz görünmez hale gelmiştir. 1840-60lı yılların özellikle ABD bankalarına baktığımızda her bankanın kendi yükümlülük ihraçları olarak kendi “banknotlarını” çıkardıklarını görebiliriz. Bugün bankalar doğrudan itibari para cinsinden krediyi ve sırasıyla mevduatı yarattıklarından dolayı kendi yükümlülüklerini (borç senetlerini) ihraç ettikleri esası biraz görünmez hale gelmiştir. Bu noktada Perry Mehrling’in metinleri önerilebilir, örneğin bu bağlamda merkez bankacılığındaki kritik tarihsel dönüşümü işaret ettiği önemli kitabı için bkz. Mehrling (2011).

[14] IOU I owe you kelimelerinin baş harflerinden oluşur. Türkçe’de doğrudan borç senedi olarak çevirmek yeterlidir. Ayrıca daha fazlası için bkz. Mehrling (2020) ve Wray (2010).

[15] Burada elbette kamunun kendi para birimi cinsinden yükümlülük ihraçlarından bahsediyorum, yabancı para birimi cinsinden borçlar veya yükümlülük ihraçlarından bahsetmiyorum, onlar kamu otoritesi üzerinde tazmin edilmesi gereken bir yükü temsil ederler.

[16] Bu noktada daha fazla ileri gitmeden içsel para yaklaşımının ve heterodoks para teorilerinin incelenmesi gerektiğini okuyuculara salık veriyorum.

[17] Tartışmanın ekseni açısından belirleyici bir noktayı temsil etmese de KKM’nin opsiyon kontratı niteliği arz edip etmediği de tartışmaya açıktır. Bu araç özelinde kur farkı ile faiz getirisi arasında alıcının kullanacağı herhangi bir “opsiyon” söz konusu değildir. Hangisinin getirisi yüksekse o kazanç hanesine yazılacaktır. Bu “kontratta” alıcının opsiyonu (seçeneği) tam olarak nedir?

[18] Harcamaların Hazine’den yapıldığını ifade etsek de doğrusunun Hazine adına TCMB’nin Hazine hesabına yaptığı harcamalar olduğunu söylersek meseleyi daha yerli yerine oturtabiliriz. Hazine’nin ödemelerini MB yapar çünkü bankaların Hazine’de hesabı yoktur fakat MB’de hesabı vardır.

[19] Bu konuda Fed’in miktarsal genişleme (varlık alım) programının enflasyonist olmadığını söyleyen Ben Bernanke de (2022, s. 160) aynı argümanı öne sürmektedir: “Merkez bankası varlık satın alımları bazen ‘para basmak’ olarak düşünülse de bu tür satın alımların aslında sirkülasyondaki para miktarı üzerinde doğrudan hiçbir etkisi olmaz.” Bernanke dipnotta devam ediyor: “Sirkülasyondaki para miktarı Fed’in değil halkın seçimleriyle belirlenir. Örneğin insanlar Noel harcamaları için vadesiz hesaplarından para çekerse sirkülasyondaki para miktarı da otomatik olarak artar.” Dikkatiniz çekerim, bu açıklama aynı zamanda para arzının içselliğini de örtük olarak imlemektedir.

[20] Örneğin bkz. İlhan Döğüş (2022a), Market Power and Inflation, Monetary Policy Institute Blog, 5 Temmuz 2022.

[21] Yeri gelmişken Burcu Aydın Özüdoğru (2023) yazısında faiz artışlarını acı reçete diye niteledikten sonra niye hala merkez bankaları tarafından tercih edildiğine dair olarak Powell’a referans vererek şöyle yazıyor: “Bu hafta çarşamba günü Fed Başkanı Powell, yaptığı basın toplantısında, bu sorunun cevabını çok güzel açıkladı. Çünkü bir kefeye enflasyonu, bir kefeye de enflasyonla mücadeleyi koyarsak; enflasyonun hane halkı üzerindeki etkileri çok daha ezicidir.” Kırk katır mı, kırk satır mı?

[22] Bkz. Fatih Özatay (2023a): “Kaldı ki, hiç müdahale olmasaydı da kur, çok olumlu bulunan faiz artışı nedeniyle aşağıya düşecekti. Ama şu sonuç değişmiyor: Döviz piyasasına da müdahale edilmiş; faiz kararının yarattığı olumlu havanın kuru aşağıya itmesi, daha bir görünür olsun istenmiş.”

 

 

Görsel: PublicDomainPictures, Pixabay

Tansel Güçlü

Politik İktisatçı. Yüksek lisans eğitimini Missouri Üniversitesi - Kansas City İktisat bölümünde, doktorasını da Sydney Üniversitesi Politik İktisat bölümünde tamamlamıştır. Finansallaşma, heterodoks para yaklaşımları ve değer teorileri üzerine çalışmaktadır. Munzur Üniversitesi Finans ve Bankacılık bölümünde doktor öğretim üyesidir.