Praksis Güncel

güncel tartışma platformu

“Ölü kadınlar memleketi” (*)

Bu içeriği paylaş:

Bugün 8 Mart.

Emekçi kadınlara fabrikalarda, işyerlerinde karanfiller dağıtılacak. Zincir marketlerde kozmetik ürünlere indirimler yapılacak. Erkeklerin ağzından yazılan “kadınlarımız” başlıklı sosyal medya paylaşımları hazırlanacak. Kadınlara yönelik konferanslar, eğitimler düzenlenecek…

Ama o esnada bir kadın evine dönerken arkasından yaklaşan adımların kime ait olduğunu bilmediği için tedirgin olacak; telefonda annesiyle, babasıyla, eşiyle konuşuyormuş gibi yapacak. Kapıya gelen siparişi alırken evde yalnız olmadığı izlenimini yaratmaya çalışacak, kapının arkasında yaz kış fark etmeksizin uzun kollu bir hırkası olacak ki “ama üzerinde askılı bluz ve şort vardı” demesinler. Evden çıkarken rujunun rengi çok koyu geldiği için en az iki kez silip tekrar sürecek. Tüm bu yazdıklarım hiçbir kadına yabancı gelmeyecek bundan eminim. Özellikle son örneği eklememenin bir sebebi var. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, mahkemelerde hakimlerin kadın istismarı, kadına yönelik şiddet ve kadın tecavüzlerine karşı sanıklara verdiği “tahrik indirimini” protesto etmek için 2015 yılından bu yana kırmızı ceket giydiğini söyledi. Güllü, son 3 yıldır sürekli kırmızı ceket giyme sebebini şöyle anlattı; “2015 yılında İzmir’de tecavüze uğrayan bir kadının mahkemesini izliyordum. Sanık mahkemede ifade verirken, kadının kırmızı ruj sürdüğünü, bunun da kendisini tahrik ettiğini söyledi. Hakim de sanığın bu ifadesine karşılık, tahrik indirimini kabul etti. İşte o günden bu yana, son üç yıldır bu ve bunun gibi kadına yönelik şiddet/tecavüz davalarındaki tahrik indirimlerini protesto etmek için hep kırmızı giyiyorum”.

Dünya Ekonomik Forumunun (WEF) yayınladığı Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği (Global Gender Gap Report) 2023 yılı raporu da tüm bu bahsedilenleri doğrular nitelikte. 146 ülkenin yer aldığı rapora göre Türkiye toplumsal cinsiyet eşitliği açısından 129. sırada. Bu bir çırpıda okunuveren, üzerine pek düşünülmeyen istatistikler kadınları nasıl tehdit ediyor yazının devamında açıkça görülecektir.

Kadınlara ve kız çocuklarına karanlık ve tenha sokakların tehlikeli olduğundan bahsedilir fakat en tehlikeli yerin ev olabileceğinden hiç bahsedilmez. Türkiye’de 2023 yılında 315 kadın en güvende olması gerektiği yerde evinde, kendi muhitinde; yanlarında güvende olması gereken kişiler tarafından öldürüldü.  Daha 2024’ün ikinci ayı bitmeden, 27 Şubat 2024 tarihinde 12 saat içerisinde 7 kadının öldürüldüğü haberi düştü medyaya. Sosyal medya bu olay üzerinden de kutuplaşmayı ihmal etmedi elbette ki. Ben bu kutuplaşmaların kadın cinayetlerinin politik tarafını gösterdiğine inanıyorum ve o sebeple de yazımda yer vermeyi uygun görüyorum.

“Bu aynı 12 saatte kaç erkek öldürülmüş bunun bir istatistiği var mı sadece meraktan soruyorum.”

“Yine herkes yargısız infaza başlamış. Hepsinin hayat hikayelerini dinlemek lazım. Erkeği yoksayan bir zihniyet var türkiye de.”

“Öldürülenin kadın olmasının vurgulanmasında ve erkek ithal etmemiz lazım diye türk kadınını sütten çıkmış ak kaşık, türk erkeğini komple potansiyel katil kategorisine sokarsan orada eleştiririm o zaman hiç feminazi diyenlere kızmayın.

Kadın erkek eşitliği için mücadele ediyorken mücadaleni kadın üstünlüğüne çevirmeye yeltenince böyle oluyor işte. dün destekleyenler bile size karşı çıkıyor.

“en üstün sensin, çözsene sorunları kendi kendine. bana niye ağlıyorsun, ben ne yapabilirim?”
“can candır kadını, çocuğu, erkeği hayvanı yok, değer yarışması yapmayın. Cinayet cinayettir.”

Yukarıdaki tüm alıntılar eksisozluk.com’da bu cinayetler hakkında açılan “12 saatte 7 kadının öldürülmesi” başlığından noktası virgülüne kadar dokunulmadan alındı. Yazılanlardan da açıkça görüleceği üzere kadınlar öldürüldüğü zaman bile suçlu bulunuyor, ölüm sebebi olarak “yanlış erkek tercihi” ortaya atılıyor. Bir diğer göze çarpan nokta da kadın cinayetlerinin neden farklı bir cinayet olarak ele alındığı hala anlaşılamıyor. Bu sebeple kadın örgütleri, akademisyenler ve uluslararası birçok kuruluş defalarca kez kadın cinayetlerinin tanımını yapmış olmasına rağmen bir kez daha bu tanımı yinelemekte fayda var. Kadınlar toplumsal cinsiyet kalıp yargılarına uymadığı gerekçesi ile partnerleri, boşandıkları erkekler ve ailedeki erkekler tarafından öldürülüyor. Kadın cinayetlerinde erkekler tarafından sıklıkla “barışma teklifimi reddetti, çocuklarına iyi bakmıyordu, namusumu temizledim, bir anlık öfkeme yenildim, pişmanım” bahaneleri sıralanıyor. Kadın cinayetlerinin en can acıtıcı kısmı da önlenebilir olmaları. Bu kadınlar herhangi bir kronik rahatsızlık ya da kaza sonucu değil planlı ve hazırlıklı bir dizi aşamanın sonucunda ölüyor.

Bursa’da yaşayan, iki çocuk annesi 41 yaşındaki Tuba Ateşçi, boşandığı Murat Demir tarafından barışma teklifini reddettiği gerekçesi ile ruhsatsız silah ile öldürüldü. Zanlı aynı silah ile intihar etti.

Sakarya’da yaşayan Hatun Aslan boşanma aşamasında olduğu Ali Rıza Aslan tarafından öldürüldü. Zanlı aynı silah ile intihar etti.

Erzurum’da yaşayan Elif Saydam, evli olduğu Şafak Saydam’dan boşanmak istiyordu. Dava açmaya hazırlandığı esnada farklı suçlardan 30 sabıkası olan Şafak Saydam tutuklandı. Fakat 19 Şubat’ta açık cezaevinden firar eden zanlı silahla Elif Saydam’ı öldürdü.

İzmir’de yaşayan Özlem Çankaya ayrı yaşadığı Ahmet Çankaya tarafından iş görüşmesinden çıktığı sırada bıçaklanarak öldürüldü.

İstanbul’da yaşayan Emine Ülkü Araz evli olduğu Hakan Araz tarafından rehin alındı. Polislerin ikna çabası yeterli olmadı ve silahla öldürüldü.

Üç çocuk annesi Sevilay karlı boşandığı Ümit Karlı tarafından, çocuklarını almaya erkek arkadaşı ile geldiği gerekçesi ile bıçaklanarak öldürüldü.

Denizli’nin Pamukkale ilçesinde evinde boğazından bıçakla yaralanmış bulunan Afgan uyruklu Nasım Gol Karımı kurtarılamadı. Evde bulunan Mohammed Esmail Habibi suç aleti olan bıçakla gözaltına alındı.

Bu yazıda sadece 12 saat içerisinde öldürülen kadınların isimlerine yer verilmesine rağmen oldukça çarpıcı sonuçlara rastlanıyor. Haber verilerinden ulaşılan bilgilere göre;

En az beş çocuk annesiz kaldı.

İki kadın boşandığı erkek tarafından öldürüldü.

İki kadın boşanma aşamasında öldürüldü.

Bir kadın evli olduğu erkek tarafından öldürüldü.

Bir kadın ayrı yaşadığı erkek tarafından öldürüldü.

Haber verilerinde öldürülen kadınların hepsinin fotoğrafı yer alırken faillerin fotoğrafları kullanılmadı.

Dört kadın da ateşli silahla öldürüldü.

İki fail cinayeti gerçekleştirdikten sonra aynı silahla intihar etti.

Kadınların öldürülme gerekçeleri; boşanma isteği, boşanmış olmasına rağmen erkek arkadaşı olması, kendi hayatını kurması.

2023 yılında; 3 bin 773 silahlı şiddet olayı basına yansıdı. Basına yansıyan bu olaylarda 2 bin 318 kişi öldü, 3 bin 820 kişi de yaralandı. Yaşanan silahlı şiddet olaylarının 3 bin 212’sinde yani yüzde 85’inde otomatik tüfekler, kaleşnikof da dahil olmak üzere ateşli silahlar (106 beylik silah, toplam 2 bin 427’si tabanca ve 784 tüfek), yüzde 15’ine denk gelen kısımda da 561olayda da bıçak ve balta başta olmak üzere her tür kesici alet kullanıldı. Yapılan çalışmalara göre de kadın cinayetlerinde ateşli silahla öldürmeye sıklıkla rastlanıyor (Walsh, Hemenway, 2005; Liem, Postulart, Nieuwbeerta, 2019).  Bir başka çarpıcı sonuç da partnerini/evli, nişanlı, ayrılma aşamasında olduğu kadını öldürdükten sonra intihar eden erkeklerle ilgili. Adli tıp alanında ikili ölüm adını alan bu olgular Graser’a göre öldükten sonra bile kadını sahiplenme ile alakalı. Bu haberlerde bununla ilgili bilgiye rastlanmamış olsa da olası sebepler arasında bir anlık öfkeye kapılma, pişmanlık, işlenen suçun sonuçlarını göze alamama sıralanabilir (Cavlak, Ar Mutlu, Balseven Odabaşı, Paksoy Erbaydar: 2023).

Bu yazıyı okuyanları cesur olmaya davet ediyorum. Bu haberleri ya da başka haberleri okuduktan sonra “kadın da erkeğin sorunlu olduğunu görmüş ama neden ayrılmamış? Hatta üstüne üstlük bir de çocuk mu yapmış?” diye içinizden geçirdiniz mi? Veya çevrenizde kadın ya da erkek fark etmeksizin bunu diyen bir kişi bulundu mu? Benim çevremde bunları diyen çok fazla kişi var ama usanmadan anlatmaya devam etmek zorundayız. Çünkü ev içi şiddet ve yakın partner şiddeti kişinin kendine bile ifade etmekte zorlandığı şiddet biçimleridir.

Ferraro ve Johnson (1983) erkek şiddetine maruz bırakılan kadınların ilişkilerini neden bitiremediğine dair altı tespitte bulunmuştur.

  1. Şiddet uygulayan erkeği iyileştirebileceğine dair inanç
  2. Şiddet uygulayan erkeğin aslında böyle biri olmadığına dair düşünce kalıpları
  3. Şiddete maruz bırakıldığını reddetme
  4. Şiddet görmesine neden olan hatalarının olduğuna inanma
  5. Gidecek bir yerinin olmaması
  6. İnançları, gelenek ve görenekleri nedeniyle evli olduğu/birlikte yaşadığı erkekten ayrılamama

Erkek şiddetine maruz bırakılan bazı kadınlar sıralanan bu sebeplerden ötürü birlikte olduğu erkekten ayrılmakta zorluk yaşayabilir. Bazı kadınlar da her ne olursa olsun ayrılıp kendine yeni bir hayat kurabilir. Ancak ülkemizde de görüldüğü üzere bir erkek bu şiddet biçimini sürdürmekte kararlıysa, hayatta kalan (Survivor- Türkçe’de tam karşılığı olmasa da mağdur yerine daha güçlendirici olması açısından hayatta kalan ifadesini kullanıyorum) kadının güvende olacağının bir güvencesi ne yazık ki yok. Bu güvencesizliğin en önemli sebebini de cezasızlık oluşturuyor. Eşlerini, ayrıldıkları kadınları öldüren erkekler de bu cezasızlığın arkasına sığınıyor. “Nasılsa 5-10 yıl yatar çıkarım” düşüncesi, iyi hal indirimleri kadın cinayetlerini körüklüyor. Yazımın başlığına ilham olan, Ölü Kadınlar Memleketi isimli kitabın yazarı olan Burçe Bahadır evli olduğu kadını öldürmekten hüküm giyen üç erkekle hapishanede konuştu ve kadın cinayetlerinin sıradan cinayetler olmadığını, politik cinayetler olduğunu anlattı:

“Hepsinin ağzında yatarı şu kadar, yatarı bu kadar… Ne demek bu diye soruyorum. Cezanın üçte ikisini yatıyorlar, geri kalanı da dışarıda denetimli serbestlik olarak geçiyor. Hepsi takır takır söylüyor, şu kadar ceza alırsan bunun yatarı şu kadar olur diye. Matematikçilere taş çıkarıyor hepsi, çatır çatır hesap yapıyor, kafadan düşüyorlar cezanın üçte ikisini…

“Bütün bu görüşmeler sırasında bunu anlıyorum. Karısını öldüren bütün adamlar aslında günlerce, aylarca ilan ediyorlar ne yapacaklarını. Kanserli bir virüs gibi defaatle seni öldüreceğim diyorlar. Beni terk edemezsin diye tehdit ediyorlar. Kadınların hemen hepsinin karakollara birden fazla şikayeti oluyor. İlgilenilmeyince önce kendilerini kadere bırakıyorlar. Kimse onları korumazsa yapabilecekleri bir şey yok zaten, çaresiz kalıyorlar” (s.240).

Kadına yönelik şiddetle mücadele hususunda Türkiye’nin iç hukukunda kabul edilmiş ve oldukça güçlü bir uluslararası mevzuat bulunuyor. Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW), CEDAW Komitesinin Kadına Yönelik Şiddete İlişkin 19 No’lu Tavsiye Kararı ve kadına yönelik şiddeti işkence kabul eden CEDAW’ın 35 No’lu kararı da kabul edilen metinlerdir. Fakat uluslararası bu karar ve sözleşmelerin uygulanmasına dair bir direnç gösteriliyor. Türkiye, sözleşmeye imza atan taraf devletlere mağdur haklarını korumaya yönelik tedbirlerin alınması yükümlülüğünü veren İstanbul Sözleşmesi’nden toplum ve aile yapımıza; örf ve adetlerimize uymadığı gerekçesiyle 1 Temmuz 2021 tarihinde çekildi. Bu karar neticesinde de kadın cinayetlerinin önlenmesinin, etkin kovuşturma yürütülmesinin de tamamen önüne geçildi.  Tartışmaların odağında olan ve kadın cinayetlerini azaltma hususunda etkili olacağı aşikar olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun da gerektiği şekilde uygulanmamaktadır. Karakolda başlayıp mahkeme salonlarında devam eden cinsiyetçi ve önyargılı tutum, koruma taleplerinin ciddiye alınmaması, ısrarlı takibin bir suç olarak görülmemesi, birçok kadının elinde koruma kararı varken öldürülmesine neden oluyor. Türk Ceza Kanunun uygulanmasında da benzer durumlar ile karşı karşıya kalınıyor. Cinayetlerde üst sınırdan ceza vermek yerine erkeklere verilen iyi hal, haksız tahrik ve pişmanlık indirimleri; akli dengesinin yerinde olmadığı iddiaları, gereken cezanın uygulanmaması kadınların “kolaylıkla öldürülebilir” görülmesine sebep oluyor.

Eğer bu yazıyı okuyor ve şiddete maruz bırakılıyorsan aşağıdaki yerlere başvurabilirsin. Şiddete tanık olan kişiler de (komşu, akraba, arkadaş vb.) sizin için başvuru yapabilirler:

Polis/ jandarma karakolu

155 Polis
156 Jandarma
Alo 183 Sosyal Destek Hattı
Cumhuriyet Savcılığı
Aile Mahkemesi
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM)
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri
Kadın örgütleri
Belediyelerin Kadın Danışma Merkezleri
Hastaneler
Sosyal Hizmet Merkezleri
Kaymakamlık/Valilik

https://www.kadindayanismavakfi.org.tr/siddete-maruz-kaldigimizda-ne-yapmaliyiz/

https://morcati.org.tr/siddete-ugradiginizda-neler-yapabilirsiniz/

https://www.csdestek.org/tr/cinsel-siddete-maruz-birakildigimi-nasil-anlarim

(*) Burçe Bahadır’ın kitabının adıdır.

Nilüfer Dilara Ar Mutlu

Atılım Üniversitesi Politik Ekonomi doktor adayı. Doktora çalışmalarının yanı sıra kadın cinayetlerinin önlenmesi üzerine çalışıyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele ve kadının görünmeyen emeği konulu iki kısa filmi 10’dan fazla uluslararası kadın film festivalinde gösterime girdi.