Kontrol kaybı ve yeni belirsizlik
Dünyada sosyalizmin yeniden yükselişi üzerine süren tartışmalar elbette birçok soruyu gündeme getiriyor. Öncelikle, sosyalizmin “Üçüncü Dalga”sı (Brie 2016) tezinin – sosyalizmin “doğuşu” ve yükselişinin “19. yüzyıl” uzun kesitine (1789–1914) ‘‘birinci dalga‘‘sı ve küresel boyutlarda reel sosyalizmin yükselişi ve düşüşüyle (1917–1989/91) karakterize edilen ‘‘ikinci dalga‘‘sından sonra – gerçekten geçerli olup olmadığını ampirik olarak tekrar tekrar incelemek gerekecektir. Bu bağlamda, ilk iki dalganın sosyalizm tarihini yeterince doğru yansıtıp yansıtmadığını sorgulamak da önemlidir. Nihayetinde, her dalga kendi içinde önemli dönüm noktaları ihtiva eden kendine özgü dalgalanmaları da içerir.
Sosyalizmin dramatik ve çelişkili tarihini tanımlamak için “döngü” kavramı ‘‘dalga‘‘ kavramından daha uygun olabilir. Kapitalist birikim, kriz süreçleri (‘‘uzun dalgalar‘‘), sınıf mücadeleleri ve sınıflar arasındaki güç dengelerinin döngüsel hareketi, aynı zamanda bu tarihin temel yapısını oluşturur. Bu aynı zamanda çeşitli döngülerdeki sosyalizmin tarihinin bir dizi öğrenme süreci olarak nasıl anlaşılması gerektiği sorusunu da içerir.
Bu durum (öğrenme süreçleri), bir yandan – kapitalizmin gelişimi sürecinde – sınıf mücadelesinde sürekli değişen mücadele koşulları nedeniyle kaçınılmaz olur. Diğer yandan, sosyalizmin tarihindeki bu öğrenme süreçleri, yenilgilerin ve hataların işlenmesini de içerir. Buna, özel mülkiyetin, kâr üretiminin, ücretli emeğin ve sömürünün ötesinde; sınıf hâkimiyetini korumaya hizmet eden bir devlet organizasyonunun da ötesinde bir ekonomi, toplum, devlet ve kültür yaratmaya yönelik başarısız pratik denemelerden öğrenmek de dahildir. 19. yüzyılın başlarındaki Amerika’daki “komünal” topluluklardan Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi dünya güçlerine kadar, sosyalist sistemlerin başarılarından, çelişkilerinden ve çöküşlerinden çıkarımlar yapmak sürekli bir gereklilik olmuştur. Örneğin, Çin Komünist Partisi sık sık 1978’de başlatılan reformlardan elde edilen başarıların, a) Sovyet modelinin yapısal eksikliklerinin ve b) Gorbaçov’un Perestroyka’sının başarısızlığının kapsamlı bir analizine dayandığını vurgulamaktadır.
Sosyalizmin geleceği şekillendirme iddiasını defalarca öne sürdüğü dalga hareketleri, 20. yüzyılda burjuva-kapitalist toplumun küresel boyutlarda sarsıldığı krizlerden, savaşlardan ve felaketlerden ayrı düşünülemez. Her iki dünya savaşının neden olduğu insanlık felaketleri, bununla birlikte Dünya Ekonomik Bunalımı ve nihayetinde kendisini Bolşevizm’e karşı burjuva düzenini kurtarma amacını üstlenen faşizm, büyük savaşların sonunda – 1917/18 ve 1944/45 – yeni sosyalizm “dalgalarını” tetikledi. Bu ise birçok insanın faşizmsiz ve savaşsız bir dünya umuduyla bağlantılıydı. 21. yüzyılda – sistem rekabetinin ve “reel sosyalizmin” sona ermesinin ardından – yalnızca savaş tehlikesi artmakla kalmıyor. Ayrıca küresel finans piyasası kapitalizminin kriz potansiyelleri ve artan ekolojik risk potansiyelleri de, tamamen yeni felaket perspektiflerine işaret ediyor.
Mevcut egemenlik ilişkilerinin savunucuları için, yeniden güç kazanan sosyalizm bir tehlike olarak görülüyor, çünkü bu potansiyellerin kapitalist üretim tarzının ve piyasa mekanizmalarının işleyişiyle yönetilemeyeceğini hissediyorlar. Bu durum, gazetecilerin örneğin Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda uzun süredir gözlemlediği bir güvensizliği doğuruyor. Küresel risklere ilişkin farkındalık arttığı gibi, iktidar bloğunun bu tür risklere insancıl ve adil çözümler bulmada yetersiz kaldığına dair bir bilinç de büyüyor.
Batı’nın kapitalist ülkelerindeki demokrasinin gerilemesi, elitlerin kontrol kaybı olarak tanımlanan bu güvensizliği yansıtıyor (Ketterer ve Becker 2019; Z-Redaktion 2020). Ancak egemen bloğun sağ kanadında, sosyalizmi başlangıcından itibaren şiddetle yok etmek isteyen çevreler de güçleniyor. Donald Trump bile seçim kampanyasını “sosyalizme” karşı yürüttü. Antisosyalizm ve antikomünizmin kanlı izleri, 20. yüzyılda savaşların sonunda patlak veren proleter devrimlerle sınırlı değildir. Özellikle Almanya’da, 1918 sonrası Kasım Devrimi’nde, konsey hareketinin ve konsey cumhuriyetlerinin şiddetle bastırılmasında, sosyalist ve komünist işçi hareketi üyelerine yönelik Alman faşistlerinin şiddetinde, devlet aparatlarının (ordu, polis, yargı) üyeleri sosyalizme olan nefretlerini tüm çıplaklığıyla sergilemişlerdir.
Deneyimlerden öğrenmek, yeniye yönelmek
“Üçüncü dalga” şimdiden bazı heyecanlı uyarılarda “kızıl tehlike” korkusu olarak, bilimsel ve kültürel “üst yapı”da kendini gösteriyor. Fakat sınıfların gerçek politik ve toplumsal güç dengeleri bağlamında bu dalga henüz erken ve embriyonik bir aşamada seyrediyor. Bu “aşama” üzerine düşünmek beni ne bir manifestonun üslubuyla “sosyalizmin yeniden doğuşunu” kutlamaya ne de gelecekteki zaferler üzerine kehanetlerde bulunmaya sevk etti. Bunun yerine, modern sosyalizmin 19. yüzyılın başlarından itibaren olan tarihine bir kez daha yöneldim. Bu yaklaşımda, bir yandan burjuva-kapitalist toplumun kriz tarihiyle modern sosyalizmin tarihi arasındaki bağlantıyı, diğer yandan bu tarihteki dalgaları ve döngüleri, çeşitli yolların ve deneyimlerin yükseliş ve düşüşlerini incelemeye yoğunlaştım.
Tarih, doğası gereği çelişkilerle yüklüdür — bu nedenle, hem sosyalizmin durdurulamaz yükselişinden bahseden düz çizgisel tarih anlayışlarını, hem de bu yolların çeşitliliğini evrensel bir “model”e indirgeme girişimlerini sürekli olarak çürütmüştür. Sosyalist fikirler ve bunların pratikteki uygulamaları başından beri pek çok açıdan farklılaşmış ve sosyalizm mücadelesindeki güçler, programlar ve stratejiler de her tarihsel dönemde yeniden şekillenmiştir.
Bir yandan açıklığa kavuşturulmalıdır ki, çeşitli versiyonlarıyla sosyalizm, kapitalist üretim tarzına sahip bir toplumda her zaman “temel muhalefet” rolünü oynamalıdır. Diğer yandan, teorik eleştiri ile toplumsal ve siyasi pratik arasındaki ilişki, çelişkilerle dolu geniş bir alana işaret eder. Bir yandan bu çelişkilerin varlığının kabul edilmesi, öte yandan, sosyalist politikaların aktörleri tarafından ortadan kaldırılmak ya da aşılmak amacıyla ele alınmaları gerekir. Hobsbawm’ın deyimiyle “aşırılıklarla yüklü” 20. Yüzyıldaki sosyalizm deneyimlerinin değerlendirilmesi bize en azından çelişkilerin a) devlet iktidarının ele geçirilmesiyle, b) “devlet otoritesinin topluma geri verilmesi” (Engels’in formülasyonu) alanlarında yoğunlaştığını öğretiyor. Bu çelişkilerin ortadan kaldırılması için geliştirilecek yanıtlar ayrıca gelecekte “sınıf-parti-devlet” yolunun[1] tarihsel bir çıkmazla mı sonuçlanacağını, yoksa bunun demokratik hak ve özgürlüklerin bir yanda sosyal adalet, diğer yanda çevrenin korunmasıyla doğa ve gelişmiş özyönetim biçimlerinin birleştiği koşullara mı katkıda bulunacağını belirleyecektir.
Çeviri: Kemal İşbilir ve Reyhan Akar
Not: Yazının görselindeki fotoğrafta yazar Frank Deppe’yle Marburger Schule’nin kurucusu Wolfgang Abendroth yer almaktadır.
Kaynakça
Anderson, Perry (1993) Zum Ende der Geschichte, Berlin.
Anderson, Perry (2010) „Zwei Revolutionen. Zur historischen Bilanz der Umwälzungen in China und der Sowjetunion“, Lettre International, 89, 43 – 65.
Brie, Michael (2016) „Die dritte Welle des Sozialismus: Eine Skizze“, Sozialismus, 12/2016, 56 – 61.
Deng Xiaoping (1949) Selected Works, vol. III, Beijing.
Deppe, Frank (1991) Jenseits der Systemkonkurrenz, Marburg.
Deppe, Frank (2016) „Kapitalismus und Demokratie im neoliberalen Hegemoniezyklus“, içinde Perspektiven sozialer Demokratie in der Postdemokratie (der. Eberl, Oliver ve David Salomon), 43 – 64, Wiesbaden.
Deppe, Frank (2019) „Überlegungen zum Charakter der politischen Krise“, Z. Zeitschrift Marxistische Erneuerung, 117, 15–35, März 2019
Deppe, Frank (2020) „Brexit schlägt Sozialismus“, Z. Zeitschrift Marxistische Erneuerung, 121, 52 – 59, März 2020.
Dörre, Klaus ve Christine Schickert (2019) Neosozialismus: Solidarität, Demokratie und Ökologie vs. Kapitalismus, München.
Fest, Joachim (1991) Der zerstörte Traum: Das Ende des utopischen Zeitalters, Berlin.
Fukuyama, Francis (1990) „Das Ende der Geschichte?“, Europäische Rundschau, winter 1990.
Honneth, Axel (2015) Sozialismus: Versuch einer Aktualisierung, Berlin.
Ketterer, Hanna ve Karina Becker (2010) „Was stimmt nicht mit der Demokratie? Eine Debatte mit Klaus Dörre“, Berlin.
Kennedy, Paul (1989) „Aufstieg und Fall der großen Mächte: Ökonomischer Wandel und militärischer Konflikt zwischen 1500 und 2000“, Frankfurt / Main.
Klein, Dieter (2019) Zukunft oder Ende des Kapitalismus: Eine kritische Diskursanalyse in turbulenten Zeiten, Hamburg
Maersheimer, John J. (1990) “Back to the Future: Instability in Europe after the cold War”, International Security, vol. 15, No.1, 5-56.
Miliband, Ralph (1994) Socialism for a Sceptical Age, Cambridge.
Newman, Michael (2002) Ralph Miliband and the Politics of the New Left, Pontypool.
Nikolic, Milos (1985) Socialism on the Threshold of the Twenty-first Century, London.
Panitch, Leo ve Sam Gindin (2018) The Socialist Challenge Today, London.
Sassoon, Donald (1997) One Hundred Years of Socialism: The West European Left in the Twentieth Century, London.
Streeck, Wolfgang (2013) Gekaufte Zeit: Die vertagte Krise des demokratischen Kapitalismus, Berlin.
Sunkara, Bashkar (2019) The Socialist Manifesto: The Case for Radical Politics in an Era of Extreme Inequality, London/ New York: Verso.
Tooze, Adam (2018) Crashed: Wie zehn Jahre Finanzkrise die Welt verändert haben, München.
Wallerstein, Immanuel u.a. (2014) Stirbt der Kapitalismus?: Fünf Szenarien für das 21. Jahrhundert, Frankfurt / New York.
Z-Redaktion (2020) „Die Bundesrepublik am Beginn der zwanziger Jahre – „Kontrollverlust“, Krisenfelder, schwache Akteure“, Z. Zeitschrift Marxistische Erneuerung, Nr. 121, März 2020, 21 – 37.
[1] Bu yol sosyalizm deneyimlerinin teorik bir buluşu olmaktan ziyade, nesnel olarak kapitalist toplumun yapısıyla siyasi sistemi tarafından belirlenmiş bir olgudur.