Praksis Güncel

güncel tartışma platformu

İran’da içeriden bakış: İsrail’in saldırıları sonrası devrimci işçiler için dersler

Bu içeriği paylaş:

ABD emperyalizmi ile İran rejimi arasındaki soğuk savaş şimdilik sona ermiş durumda. ABD emperyalizminin Orta Doğu’daki vekili olan İsrail, İran’daki nükleer, füze karşıtı ve balistik varlıkları hedef alarak saldırıyor; ta ki rejim ve onun temsil ettiği oligarşik kapitalistler, ABD emperyalizminin tüm taleplerini kabul edene kadar.

Bundan sonra, emperyalizm ile rejim arasındaki müzakereler – yani iki kanlı, işçi sınıfı karşıtı kamp – muhtemelen her iki tarafta da birçok sivilin ölmesinin ardından yeniden başlayabilir.

Stratejik bir başarısızlık

Bu savaş, İranlı kapitalistlerin onlarca yıldır sürdürdüğü ABD emperyalizmine “direnme” politikasının stratejik bir başarısızlığına işaret etmektedir. On yıllardır İran rejimi, İsrail’e karşı kendisiyle arasında bir koruyucu kalkan oluşturmak amacıyla bölgesel vekiller ve müttefikler inşa etmeye çalıştı. Bu vekiller, aynı zamanda rejimin Orta Doğu’daki güç ve nüfuz iddiasının da temel taşlarından biriydi.

Ancak Ekim 2023’ten bu yana bu güçler büyük ölçüde etkisiz hale getirildi: Hamas artık eski gücünün bir gölgesi; Lübnan Hizbullahı’nın liderliği yok edildi ve ağır silahlarının çoğu imha edildi; Husiler ABD ile bir ateşkes imzalamak zorunda kaldı; Irak’taki Kataib Hizbullah ise sadece ABD’yi doğrudan savaşa dahil olmaması yönünde uyardı. Suriye’deki Esad rejimi ise Rusya ve İran’ın desteği kesilince çöktü.

Pasdaran’ın (Devrim Muhafızları) kıdemli komutanlarından Tuğgeneral Muhammed Rıza Nakdi’ye göre, rejim son 30 yılda bu vekil güçlere 17 milyar dolar harcadı. (Bazı kaynaklar bu vekillerin sayısını 17 olarak verse de, gerçek sayının ve maliyetin çok daha yüksek olduğu düşünülüyor.) Bu vekiller, bugünkü senaryoyu engellemek için inşa edilmişti. Ancak bu strateji tam bir başarısızlıkla sonuçlandı – özellikle de artık Mossad’ın İran güvenlik aygıtına sızdığı gerçeğiyle.

Trump yönetimiyle yapılacak altıncı müzakere turunda, İran rejiminin artık bu bölgesel “kozları” kalmayacak. Aynı şekilde, nükleer eşik kapasitesi ve füze programı da birer “koz” olmaktan çıkmış olacak.

İran işçi sınıfı, özellikle en bilinçli ve mücadeleci önderleri için, bu emperyalist savaş henüz sürerken acil sonuçlar çıkarmak büyük önem taşıyor. Bu savaş bir kez daha rejimin, ABD emperyalizminin ve İsrail’in niteliğini, İran’ın ‘sol’ muhalefetinin çöküşünü ve yeraltı mücadele hücrelerinin inşasının aciliyetini gözler önüne seriyor.

Emperyalist savaşın dersleri

Birinci ders, rejim İsrail sınırına yakın yerlerde pazarlık gücü oluşturmak için milyarlarca dolar harcamaya hazırken, sivil savunmaya – özellikle de işçiler ve sıradan halk için sığınaklara – hiçbir şey harcamamıştır. Tahran’da sadece metro sistemi kısmen koruma sağlayabilir; diğer tüm şehirler ve kasabalar hava saldırılarına tamamen açıktır.

On yıllardır İran işçileri ve diğer ezilen kesimler bu rejimin ekonomik, sosyal ve siyasal iflasından dolayı acı çekti. Şimdi bir kez daha askeri beceriksizliğinin kurbanı oldular.

2024 Ekim ayında Harg Petrol Terminali işçileri bu duruma dair şu uyarıyı yaptı:

“İsrail’in petrol tesislerine askeri saldırı tehditleri dikkate alındığında, bu şirketin yöneticileri ve yetkilileri personelin hayatına hiçbir değer vermemekte ve saldırı ihtimaline dair hiçbir planları bulunmamaktadır…
Ne sığınak var, ne ekipman, ne talimat, ne de nereye gideceğimiz, ne yapacağımız konusunda bilgi!
Bizi burada kaderimize terk ettiler, sadece düşük ücretle çalıştırmak ve susmamız için işe alıyorlar…”

İşçi mahallelerini, fabrikaları ya da altyapıyı korumak için, işçilerin kendi savunmalarını örgütlemeleri gerekmektedir. Güvenliğin elverdiği yerlerde işçi savunma birlikleri ve bağımsız savunma örgütleri kurmalı, silah temin etmeli ve bunları kullanmayı öğrenmelidir. Devletin yapmadığı her şeyi kendileri yapmalıdır.

Ve rejimin demagogları “savaş var” diyerek işçilerin mücadelelerini durdurmasını istediğinde, işçiler “Silahlandırın bizi! Fabrikamızı ve mahallemizi biz koruruz” diye haykırmalıdır.

İşçilerin ve halkın kendini etkin şekilde korumasının tek yolu, kendi bağımsız savunmalarını örgütlemeleridir.

İkinci ders, İsrail saldırısının bu gerici rejimi zayıflatacağı hayalini kuran muhalefet çevreleri için acı bir ders oldu: Rejimin baskı aygıtı büyük ölçüde sağlam kalmıştır.

İsrail şu ana kadar 100’den fazla hedefi vurmasına rağmen, burjuvazinin baskı aygıtları –on binlerce siyasi tutsağın bulunduğu hapishaneler; işkenceciler, sorgucular ve ajanlar; grevleri ve kadın, gençlik, ulusal azınlık hareketlerini bastıran helikopterler, TOMA’lar, zırhlı araçlar– zarar görmedi.

Açıktır ki, İsrail’in askeri harekâtı rejimi devirmeyi amaçlamıyor. Kapitalist baskıyı azaltmak gibi bir niyeti de yok. Esas hedefi, rejimi ABD emperyalizmiyle yapılacak yeni müzakereler öncesi daha da baskı altına almaktır.

Aynı dönemde Harg Terminali işçileri saldırılara karşı korunmasız olduklarını duyururken, İran İşçi Komünist Partisi lideri Hamid Takvaî şöyle diyordu:

“İslam Cumhuriyeti’ne indirilecek her darbe, halkın rejimi devirmesi mücadelesini kolaylaştırır… Tarihimizde birçok devrim savaş koşullarında gerçekleşmiştir, bu İran’da da olabilir.” (“İslam Cumhuriyeti’nin İsrail’e Füze Saldırısı: Nereye Gidiyoruz?”, 1.10.2024)

Ne yazık ki bu bakış açısı, ezilen uluslara mensup birçok siyasi hareketin liderleri tarafından da paylaşılmaktadır.

Üçüncü ders, milliyetçiliğin işçi sınıfının en zayıf noktası olmasıdır. Pasdaran, Besic, İstihbarat Bakanlığı gibi baskı araçlarının yanı sıra İran’daki egemen sınıf, iktidarını toplum üzerindeki ideolojik hâkimiyetle de korumaktadır. Milliyetçilik ve şovenizm, birçok grev liderini ve radikal işçiyi bile etkileyebilmektedir.

Amerika ile müzakereler sürerken rejim, Afgan göçmenlere karşı ırkçılığı kışkırtmıştır. Bazı bölgelerde Afgan çocukları okullara alınmamış, 11 Haziran’da Tahran’ın Tacrîş istasyonunda Afganlar metroya bindirilmemiştir. Bunların çoğu, uzun bir iş gününün ardından evine dönmeye çalışan işçilerdi. İşçilerin öncüsü olan kadrolar, rejimin bu göçmen düşmanlığını ve Kürt, Arap, Beluç, Azeri, Lur ve diğer ulusal azınlıklara yönelik baskılarını ifşa etmelidir.

Rejim, emperyalistlerle veya bölgesel güçlerle yaşadığı her çatışmayı sözde “devrimcilik” veya “anti-emperyalizm” adına meşrulaştırma yoluna gitmektedir. İran devrimi sırasında işçi, kadın ve ulusal hareketleri bastırmak için de aynı numarayı yapmıştır.

Devrimci işçiler için unutulmaması gereken şudur: Emperyalizm kapitalizmin son aşamasıdır. Dolayısıyla gerçek bir anti-emperyalist olmak için anti-kapitalist olmak gerekir. Bu rejim ise İran’daki kapitalizmin en iyi savunucusudur.

İşçiler hem göçmen karşıtı milliyetçiliği hem de rejimin sahte “devrimci” söylemlerini reddetmelidir. Milliyetçilik ve ırkçılığa karşı mücadele, işçilerin birliğini yeniden inşa etmenin ve rejime karşı sınıf dayanışmasını büyütmenin önkoşuludur.

İşçiler, zincirlerini ancak bu zayıflıklarını aşarak kırabilirler. Bağımsız bir işçi hareketi kurmak için, İran’ın kapitalist egemen sınıfını baş düşman olarak tanımak şarttır.

Dördüncü ders, emperyalist savaşı ve “kendi” burjuvazisinin sömürüsünü ve baskısını durdurmak için, İran proletaryasının öncüsü kendi bağımsız ve gizli eylem hücrelerini acilen inşa etmeye başlamalıdır. Bu hücreler hem günlük grev ve protestoları yönlendirebilir, hem de devrimci durum ortaya çıktığında kapitalizmi yıkma görevine hazırlanabilir. Böyle bir durumda kadın hareketi, ulusal azınlıklar ve öğrenci hareketi içindeki benzer hücrelerle bağ kurarak ortak bir öncü parti oluşturulabilir.

Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyon hükümeti, en uç ortaklarının tehditleriyle zayıflamıştır. Bu da saldırının zamanlamasını etkileyen faktörlerden biri olabilir. Ancak, Siyonist tarihinin en ırkçı hükümetine rağmen, bir sonraki seçimde daha ılımlı bir hükümetin gelmesi garanti değildir.

Bu nedenle İran işçi sınıfının öncülerinin görevi, kendi bağımsız ve gizli komuta merkezini yani bir Leninist partiyi inşa etmektir. Bu parti, işçileri ve ezilenleri İran rejimini ve kapitalizmi devirmeye hazırlamalıdır. Bu, İsrailli, Filistinli ve tüm Arap işçileri kapitalizmin yüksek teknolojili barbarlığından özgürleştirecek bölgesel bir işçi devriminin yolunu açabilir.

(*) Kökeni Arapça ve Farsça olan kişi ve yer adları Türkçenin ses ve yapı özelliklerine göre yazılacağından orijinal yazıda Mourad Shirin olarak kullanılan kişi adı, Türkçe’de Murat Şirin olarak kullanılmıştır.

Bu yazı Internationalist Standpoint web sitesinden Ecehan Balta tarafından çevrilmiştir.

Murat Şirin

Mourad Shirin (Murat Şirin), İran Devrimci Marksist Akım aktivistidir.