Praksis Güncel

güncel tartışma platformu

Gazze’ye küresel yürüyüş: Soykırım gündemde

Bu içeriği paylaş:

15 Haziran 2025’te, otuzdan fazla ülkede hareketler ve örgütler Gazze’ye destek için eş zamanlı olarak sokağa çıktı. Global March to Gaza (Gazze’ye Küresel Yürüyüş) başlığı altında örgütlenen bu eylem, sendikalar, kültürel ağlar, feminist kolektifler, siyasi partiler ve öğrenci gruplarından oluşan 300’den fazla örgütün oluşturduğu uluslararası bir koalisyon tarafından düzenlendi. Eylemin temel talepleri, kuşatmanın derhal sona erdirilmesi, Refah Sınır Kapısı’nın kalıcı olarak açılması ve Gazze’ye insani yardım koridoru oluşturulmasıydı.

Refah sınır kapısına yapılan fiziksel yürüyüş, Mısır makamları tarafından engellense de, uluslararası dayanışma eylemlerinin ölçeği ve kapsamı, devlet sınırlarını aşan yeni bir direniş ruhunu ortaya koydu. Bu eylem, Gazze dayanışma hareketinin daha somut ve daha enternasyonalist eylemler örgütleme yönündeki evriminin de önemli bir göstergesi oldu. Toplamda 52 ülkeden heyetler bu yürüyüş için örgütlendi.

Sınırda abluka

Eylem, binlerce katılımcıyla Tunus’tan Libya üzerinden Filistin’e doğru yola çıkan Mağrip Sumud Konvoyu ile başladı.

Eylemden üç gün önce Mısır yetkilileri kapsamlı kısıtlamaları devreye aldı. Kahire’ye ulaşan uluslararası katılımcılar havalimanında gözaltına alındı, avukatsız sorgulandı ve bazıları saatler içinde sınır dışı edildi. Avrupa, Kuzey Afrika ve Amerika’dan gelen katılımcıların bir kısmı, önceden belgelerini sunmuş olmalarına rağmen ülkeye sokulmadı.

14 Haziran günü, Kahire’den Refah’a doğru yola çıkan otobüs konvoyları İsmailiye yakınlarında durduruldu. Mısır güvenlik güçleri otobüsleri Süveyş Kanalı’na 30 kilometre kala engelledi. Yabancı uyruklu yolcular araçlardan indirildi, izole edildi ve çoğu zaman suya ya da iletişime erişimleri engellendi. Bölgede cep telefonu sinyallerinin kesildiği de bildirildi. Resmî bir açıklama yapılmadı; yalnızca “ulusal güvenlik” gerekçesi öne sürüldü.

Katılımcılar çöl sıcağında saatlerce beklemek zorunda kaldı. Bazıları konvoy yakınlarında oturma eylemi başlattı; pankartlar açıldı, sloganlar atıldı. Mısırlı aktivistler ve destekçiler ise sorguya alındı.

Konvoydan tanıklıklar

Sınırda bulunanlardan biri, Fransa’dan gelen ve bir feminist kolektife üye olan 27 yaşındaki Leïla’ydı. Deneyimini şöyle aktarıyor:

“Güneş doğmadan önce durdurulduk. Pasaportlarımız alındı. Bazılarımız milliyetine göre ayrıldı. Saatlerce güneş altında susuz bırakıldık. Bir asker ‘Barış için geldiyseniz, burada işiniz yok’ dedi. Biz de kalmaya karar verdik.”

Bir diğer katılımcı, Sudanlı 61 yaşındaki doktor Ahmed ise şöyle dedi:

“Savaş mağduru çocuklara yardım etmek için geldim. Ancak onlara ulaşmamız engellendi. Artık burada sessizce durmanın bile bir protesto biçimi olduğunu düşünüyorum.”

Bu tanıklıklar, Mısır hükümetinin barışçıl toplanma ve insani yardım girişimlerini bilinçli olarak engellediğine işaret ediyor. Ayrıca Arap rejimlerinin her ne kadar Filistin’le dayanışma söylemleri kullansa da, İsrail devletini rahatsız etmemek için her şeyi yaptıklarını da ortaya koyuyor.

Dünya çapında eylemler

Konvoylar Sina’da engellenirken, Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika’daki şehirlerde büyük çaplı protestolar ve dayanışma eylemleri gerçekleştirildi. En büyük katılım Hollanda’nın Lahey kentindeydi. Yaklaşık 150.000 kişi, Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Hollanda Parlamentosu arasında kırmızı giysilerle insan zinciri oluşturdu. Protestocular, 2024’te ICJ’nin Gazze kararıyla ilgili harekete geçilmesini talep etti.

Brüksel’de 100.000 kişinin katılımıyla Rue de la Loi boyunca yürüyüş yapıldı ve AB kurumlarının önü trafiğe kapatıldı. Cakarta’da binlerce kişi ABD ve İsrail büyükelçilikleri arasında yürüdü. İstanbul, São Paulo ve Cape Town’da da sembolik yürüyüşler düzenlendi. Yunanistan’ın 37 kentinde protesto yapıldı, Atina’daki merkezi yürüyüşe 10.000 kişi katıldı.

Önemi

Bu eylem, uluslararası dayanışma stratejilerinde yeni bir aşamaya işaret ediyor. Geleneksel protesto biçimleri, artık abluka altındaki bölgelere fiziksel olarak ulaşma çabasıyla birleşiyor.

Konvoyun en dikkat çekici unsurlarından biri, Gazze’nin ilk kadın balıkçısının adını taşıyan İngiliz bandıralı yardım gemisi Madleen idi. 1 Haziran’da Katanya’dan yola çıkan gemi, bebek maması, un, pirinç, tıbbi yardım ve diğer insani malzemeler taşıyordu. 9 Haziran’da uluslararası sularda İsrail donanması tarafından durduruldu ve mürettebatı gözaltına alındıktan sonra sınır dışı edildi. Madleen’in yolculuğu ile kara yoluyla Refah’a ulaşmaya çalışan konvoylar ve dünya genelindeki protestolar birlikte değerlendirildiğinde, ablukanın sadece fiziksel değil, aynı zamanda hukuki meşruiyetine karşı da güçlü bir meydan okuma ortaya kondu.

Savaş karşıtı hareketin bir kısmı, devam eden soykırımı fiilen durdurmak için etkili müdahale yolları arıyor. Şubat ayında Kopenhag’da Maersk Genel Merkezi önünde “Mask Off Maersk – Cut Ties from Genocide” sloganıyla 1.000 kişilik oturma eylemi düzenlendi. Şirketin İsrail’e askeri malzeme taşımasını durdurması talep edildi. İsveç, Fransa, İtalya, İspanya ve Yunanistan’da liman işçileri İsrail’e giden askeri malzemeyi yüklemeyi reddetti.

İsrail içinde, tüm baskılara rağmen, soykırıma karşı çıkan küçük ama cesur bir hareketin varlığı da göz ardı edilmemeli.

Devam zorunluluğu

Refah sınır kapısı yakınlarında kalan aktivistler, 19 Haziran’a kadar sürecek barışçıl bir oturma eylemi başlattı. Gözaltına alınan katılımcılar için habeas corpus başvuruları hazırlanıyor. Birkaç örgüt, BM’nin Barışçıl Toplanma ve Dernek Kurma Özgürlüğü Özel Raportörü’ne resmi başvurularda bulundu. Hâlâ gözaltında tutulan bazı kişiler için serbest bırakılma kampanyaları yürütülüyor.

Gazze’ye Küresel Yürüyüş, hem Gazze’deki insani krizin aciliyetini yeniden görünür kıldı hem de hükümetler üzerinde İsrail savaş makinesiyle bağları kesmeleri yönünde artan bir baskı oluşturdu. Mısır sınırı kapalı kalsa da, dünyanın dört bir yanında hem sokaklarda hem çöllerde on binlerce kişinin bir araya gelmesi, uluslararası koordinasyonda yeni bir eşiğe işaret etti.

Ne yapmalı?

Gazze’deki soykırıma karşı küresel hareket, daha güçlü bir örgütlenme ve koordinasyon için yollar aramalı. Bu bağlamda grevler ve boykotlar, İsrail devletinin savaş kapasitesine darbe vurmak açısından büyük önem taşıyor. İsrailli şirketlerle ortak projelerdeki yatırımların geri çekilmesi, üniversitelerde iş birliklerinin sonlandırılması, bu adımların yerele indirgenmiş biçimlerde halkla birlikte örgütlenmesi gerekiyor. Kitlesel protestolar da hükümetler üzerinde baskı oluşturmaya ve Netanyahu rejimini mümkün olduğunca izole etmeye devam etmeli.

Emekçi sınıfların gücü, üretimi ve malların dolaşımını durdurabilme yeteneklerinden gelir. Savaş karşıtı hareket, bu büyük kolektif gücü, İsrail savaş makinesini ekonomik ve askeri düzlemde boğmak için kullanmaya odaklanmalı. İsrail için silah ya da parça üreten fabrikalar hedef alınmalı, liman ve demiryolu çalışanları kargo akışını durdurmak için seferber edilmeli. İsrail ordusuna dijital altyapı sağlayan bilişim işçileri de bu sorumluluğun parçasıdır.

Bugün dünya genelinde, bu soykırıma dur demek isteyen milyonlar var. İşçi sınıfı örgütlerinin liderlikleri, bu kolektif gücü harekete geçirecek yolları bulmakla yükümlüdür.

Genel olarak, bu soykırım kampanyasına karşı mücadeleyi durdurmak, işçi sınıfının kitlesel örgütleri için birincil öncelik olmalıdır.

Yürüyüşle ilgili gelişmeleri şuradan takip edebilirsiniz: https://marchtogaza.net/

 

Bu yazı ilk olarak 17.06.2025 tarihinde Internationalist Standtpoint web sitesinde yayınlanmıştır.

Ecehan Balta

Sosyoloji eğitiminin ardından siyaset bilimi doktorası yaptı. Araştırmacı. Praksis dergisi Yayın Kurulu Üyesi. Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi Kurucu Ortağı.

Nikos Anastasiadis

Yunanistan Xekinima (Başlangıç) üyesi, Internationalist Standpoint web sitesi editörü ve Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs ekoloji örgütlerinin 2019'dan beri sürdürdüğü Kazma Bırak Kampanyası aktivisitidir.

Bu yazı için gösterilecek etiket bulunmamaktadır.