Donald Trump geçtiğimiz günlerde Vladimir Putin’le Ukrayna’da barış görüşmelerinin “hemen” başlatılması konusunu konuştuğunu duyurdu. Trump ve Putin arasındaki bir buçuk saatlik telefon görüşmesinin yalnızca yaklaşık üç yıldır devam eden savaşın sona erdirilmesi amacıyla görüşmelerin başlatılmasını değil, aynı zamanda her iki liderin de karşılıklı olarak ülkelerinde resmi ziyaretlerde bulunmalarını da kapsadığı belirtiliyor. Trump, Volodymyr Zelenski’yi arayacağını ve görüşme hakkında onu bilgilendireceğini hemen duyurmuş olsa da, dikkat çeken bir şekilde, en azından şimdilik, Avrupa devlet ve hükümet başkanlarını bu görüşmelerin dışında bırakmıştır. Tüm bu gelişmeler, Trump’ın AB ülkelerine: ABD’nin Ukrayna’daki savaşın ve özellikle Avrupa kıtasının güvenliğinin en büyük yükünü taşıdığı dönemin sona erdiği biçiminde bir mesaj gönderdiğini gösteriyor.
Bu mesajın aynı zamanda ABD Başkanı’nın toplumsal ve siyasi tabanına da iletildiğini de görmek gerekir. Gazze’deki soykırımcı savaş örneğinde olduğu gibi Trump, uluslararası alandaki en önemli çatışmaları sona erdirebilecek “Mucize Adam” imajını sürdürmek zorundadır. Fakat Trump ve Putin arasındaki bu müzakereler yalnızca gerici sonuçlar doğurabilir. Müzakerelerin somut içeriğinin ne olacağını görmek için beklemek gerekecekse de Ukrayna’daki savaşa yol açan yapısal çelişkilerin çözülmesi pek olası gözükmüyor.
Trump’ın ilk görev süresi boyunca Ukrayna’nın militarizasyonuna önemli ölçüde katkıda bulunduğu ve Rusya’yı kuşatma politikasını körüklediği, bu ikisinin daha sonra Putin tarafından, ilan ettiği gerici savaşı meşrulaştıran argümanlar olarak kullanıldığı unutulmamalıdır. İşçiler, gençler ve ezilenler, kendilerine yalnızca felaket getiren savaşların bu kapitalist yöneticilerce sona erdirileceği gibi bir yanılsamaya kapılmamalıdır. Filistin örneğinde olduğu gibi, Putin ve Trump arasındaki müzakereler, yalnızca Ukrayna’nın değil, tüm kıtanın militarizasyonuna yol açacak, çok da uzak olmayan gelecekte patlak verecek yeni savaşların zeminini döşeyecek eğreti bir barış durumunu hazırlayacaktır.
Bu politika, Trump’ın Rusya ile yakınlaşmayı, Çin’den uzaklaştırmayı ve onu Pekin’e karşı kullanmayı da amaçlıyor olabilir. ABD emperyalizminin Ukrayna’daki savaşa yönelik stratejisini eleştiren bazı analistler bunu bekliyor. Ancak, Trump’ın gerçekten bu niyeti paylaşıp paylaşmadığını ve böyle bir politikanın işe yarayıp yaramayacağını söylemek zor. ABD, çıkarlarını savunmak gerektiğinde, kendi ortaklarına karşı bile taahhütlerini ihlal etmeye hazır olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Bu nedenle, özellikle ABD emperyalizmi tarafından egemen dünya düzeninin düşmanları olarak görülen devletler (Çin, Rusya, İran gibi) arasında ona karşı daha büyük bir güvensizlik söz konusudur.
Her ne olursa olsun, özellikle Avrupa’da, Moskova’nın talimatlarına göre savaşın sona erdirilmesi için görüşmelere başlanması, Rusya’nın zaferi olarak kabul edilecektir. Trump bunun farkındadır. Ancak “Putin ile kazanmak” istediği izlenimini veriyor. Yani, barış anlaşmasının Ukrayna ve AB için bir yenilgi olarak görülmesini, ancak ABD veya hatta NATO’nun geneli için öyle algılanmamasını sağlamaya çalışıyor. Washington, bu savaşta önemli taktik ve stratejik kazanımlar elde etti: Almanya’nın Rusya’dan uzaklaştırılması, NATO’ya üye Avrupa güçlerinin askeri harcamalarının genel olarak artırılması ve Avrupa enerji pazarındaki payının genişlemesi gibi. Nord Stream 1 ve 2 gaz boru hatlarının sabotajı da bu süreci kolaylaştıran bir etken oldu.
Trump, Putin’le 2022 öncesi duruma dönülmesi anlamına gelmeyen bir tür yumuşama sağlamaya çalışabilir. Bu çerçevede, Ukrayna ve Rusya arasında bir tür “dondurulmuş çatışma” durumunu sürdürmek önemli olacaktır. Bu durum, AB’yi nihai olarak Ukrayna’nın güvenliğinin garantörü olmaya zorlayabilir. Bu, Avrupa askerlerinin ülkeye gönderilmesiyle kendini gösterebilir. Diğer bir deyişle, Avrupa orduları doğrudan Rusya sınırında, NATO üyesi olmayan bir ülkede konuşlandırılacaktır. Kuzey Amerika Savunma Bakanı Pete Hegseth, Çarşamba günü Brüksel’de açıkça şunları söyledi: “Her güvenlik garantisi, yetkin Avrupa ve Avrupa dışı birlikler tarafından desteklenmelidir (…), Ukrayna’da konuşlanan birlikler, bir NATO misyonunun parçası olmamalı ve ittifakın 5. maddesinin karşılıklı savunma hükmü kapsamına girmemelidir.”
Bu şekilde Trump yönetimi, Kiev’in NATO üyeliği talepleri için umutlarını söndürüyor ve Avrupa güçleri üzerinde askeri harcamalarını daha da artırma baskısı uyguluyor. Bu militarizasyon, kıta üzerindeki askeri gücünü gizlemeyen Polonya gibi bazı ülkelere ağırlık kazandırabilir. Ancak Fransa da, AB içindeki askeri gücü nedeniyle önemli bir aktör olarak yeniden konumlanabilir.
Rusya’nın zaferle çıkacağı bir anlaşma, Moskova’yı tüm AB için bir tehdit olarak görenlerin propagandasını güçlendirebilir. Fakat bu savaş boyunca Rusya’nın zaferine dair yanlışlığı açık olan söylem, aslında, ABD de dahil olmak üzere, Avrupa’nın militarizasyonunu isteyenlerin çıkarlarına hizmet ediyor. Ancak kesin olan bir şey, Rus tehdidinin büyüklüğüne dair söylemlerin, tersinden, AB’deki emperyalist güçlerin güvenlik söz konusu olduğunda ABD’ye nihai olarak ne kadar bağımlı olduğunu açıkça ortaya koymasıdır. Bu, AB içindeki güçler arası ilişkilerde istikrarsızlığa yol açarken, dışarıyla ilişkilerini de istikrarsızlaştıracaktır. AB’nin güvenlik meselelerinde ABD emperyalizmine on yıllardır boyun eğmesinin bedelini ödediği günümüz konjonktüründe, bu istikrarsızlıkların milliyetçi akımları daha da güçlendirici etkiler yaratması da mümkündür.
Topraklarının önemli bir kısmını Rusya’ya bırakmak zorunda kalma riskiyle karşı karşıya bulunan Ukrayna’yı bekleyense, bu müzakerelerin diğer potansiyel büyük kaybedeni olmaktır. Zelenski’nin, Trump’ın planlarını kabul etmekten başka seçeneği yok. Bu, başta ABD olmak üzere emperyalist güçlere boyun eğme politikasının bir sonucudur. Savaş boyunca Zelenski ve destekçileri, Putin’e karşı Ukrayna’nın kendi kaderini tayin hakkını savunmaktan sıkça bahsetti, ancak gerçekte bu, Batılı emperyalistlerin kontrolü altında bir mücadeleydi. Onların mücadelesi, asla Ukrayna’nın gerçek bağımsızlığı için olmadı. Zira bu bağımsızlık, ancak ülkedeki kapitalist çıkarlara ve emperyalist etkiye ve baskıya karşı kararlı bir mücadeleyle sağlanabilir.
Bu bağlamda, Zelenski şimdi Ukrayna’daki siyasi gerilimlerin artması ihtimaliyle başa çıkmak zorunda. Resmi görev süresi geçen yıl Mayıs ayında sona ermiş olsa bile, sıkıyönetim ve savaş hali onun ülkenin başında kalmasını sağlıyordu. Fakat çatışmanın sonuna yaklaştıkça, özellikle de barış anlaşması Ukrayna açısından fazlasıyla olumsuz görülürse, iç siyasi gerilimlerin artma riski de büyüyecektir. Aşırı sağcı akımlar, doğrudan savaşa katılmış olmanın meşruiyetiyle saldırıya geçebilir.
Ukrayna büyük olasılıkla savaştan büyük toprak kayıplarıyla, ağır borç yükü altında, yabancı güçlere daha da bağımlı ama aynı zamanda tamamen askerileşmiş olarak çıkacaktır. Nüfusun büyük bir kısmı hala yurtdışında ve bir kısmı da ülke içinde yerinden edilmiş durumdadır. Trump’ın acımasız biçimde teyit ettiği üzere, emperyalizmin desteği bir ülkeye/halka kendi kaderini tayin hakkını sağlayamaz. Ukrayna örneğinde bu gerçek bir kez daha açık biçimde ortaya çıkmıştır.
Mevcut müzakereler, çatışmanın ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda geçici bir çözüme kavuşturulmasının önünü açıyor. Avrupalı emperyalist güçler, Ukrayna topraklarına asker konuşlandırılması da dahil olmak üzere Ukrayna’nın militarizasyonunda merkezi bir rol oynamaya ikna edilebilir. Bu durum bize Batı emperyalizminden ve NATO’dan bağımsız ve Ukrayna’nın bağımsızlığını savunan bir politikanın aciliyetini hatırlatıyor. Bu sonuca ulaşmanın tek yolu emek eksenli ve sosyalist bir Ukrayna’dır. Avrupa ve uluslararası işçi hareketi kendini, kıtada giderek güçlenen militarizasyon eğilimlerine karşı mücadeleye hazırlamalıdır.
İlk olarak 12 Ocak’ta (2025) Fransız Révolution Permanente (Sürekli Devrim)’de yayımlanan bu makale, ilkin yapay zeka aracılığıyla Türkçe’ye çevrilmiş, daha sonrasında Ali Ekber Doğan tarafından Klasse Gegen Klasse (Sınıfa Karşı Sınıf) sitesindeki Almanca çeviriyle karşılaştırılarak yayına hazır hale getirilmiştir. https://www.klassegegenklasse.org/ukraine-was-bedeuten-die-verhandlungen-zwischen-trump-und-putin/
Foto: Shealah Craighead/flickr.com, Public Domain