Michael Roberts 40 yılı aşkın bir süre City of London’da[1] çalışmış Marksist bir iktisatçıdır ve The Next Recession adlı internet sitesinde ekonomi üzerine yazmaktadır. Kendisi aynı zamanda The Long Depression: Marxism and the Global Crisis of Capitalism ve Capitalism in the 21st Century: Through the Prism of Value (Guglielmo Carchedi ile birlikte) adlı kitapların da yazarıdır.
LINKS International Journal of Socialist Renewal için Federico Fuentes ile yaptığı bu söyleşide Roberts, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan’da açıkladığı ve “Özgürleşme Günü” olarak adlandırdığı, ancak Wall Street Journal tarafından “tarihteki en aptalca ticaret savaşı” olarak nitelendirilen gümrük vergilerini ele alıyor. Roberts, bunların Trump’ın ABD’nin küresel hegemonyasını yeniden tesis etmeye yönelik daha kapsamlı projesiyle ne şekilde örtüştüğünü ve solun buna nasıl bir yanıt verilebileceğini inceliyor.
Trump’ın yeni gümrük vergilerinin taşıdığı önemi ve gerekçelerini açıklayabilir misiniz? Trump’ın istediklerini elde etme olasılığı var mı?
Trump’ın ABD’ nin ithal mallarına uyguladığı gümrük vergisi 130 yılı aşkın bir süredir uygulanan en yüksek orana ulaşarak ortalama efektif gümrük vergisi oranını %25’in üzerine çıkarmıştır. Bu durum, muaf olmayan yoksul “Küresel Güney” ülkelerinden ABD’ye yapılan mal ihracatını ciddi şekilde etkileyecektir. Buna karşılık Vietnam gibi bir ülke %45, Çin ise %59’luk bir tarife artışıyla karşı karşıya. Bütün ülkeler, ABD’nin bu ülkelerle ticaret açığı olmasa bile, %10’luk bir gümrük vergisi artışıyla karşı karşıya.
Trump yönetimi bu tarife artışlarının, ABD imalat sanayiinin diğer ülkeler tarafından “kötü uygulamalar”, haksız vergiler, kotalar ve sübvansiyonlar yoluyla “soyulmasını” sona erdirmek için gerekli olduğunu iddia ediyor. Amaç ABD’nin ticaret açığını azaltmak ya da ortadan kaldırmak ve yabancı üreticileri doğrudan ABD’de yatırım yapmaya ve satış yapmaya zorlamak. Amaç aynı zamanda ABD’li yerli üreticilerin yabancı menşeli malları ABD menşeli mallarla değiştirmesini sağlamak ve böylece “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapmak”tır.
Bu çok saçma. ABD 1980’lerde diğer ülkelerle ticaret açığı vermeye başladı çünkü ABD’li imalatçılar ucuz işgücü ve en son teknolojiden faydalanmak için faaliyetlerini Küresel Güney’e ve Kanada’ya kaydırdı. ABD’ye ihraç edilen malların çoğu Meksika, Kanada, Çin vb. ülkelerde yerleşik ABD şirketlerinden gelmektedir. Vietnam ABD’ye milyonlarca ayakkabı ihraç ediyor ve bu ayakkabılar ABD’ye ait 59 adet Nike fabrikasında üretiliyor. Tesla elektrikli arabalarının çoğunu Çin’de üretiyor. ABD’nin yurtiçindeki üretim maliyetleri yurtdışına kıyasla çok daha yüksektir, bunun nedeni sadece işgücünün daha pahalı olması değil, yurtdışındaki verimliliğin özellikle Çin’de yeni teknolojilerle çok daha hızlı artmasıdır.
Bu tarifelerin yapacağı ilk şey, ABD’li tüketiciler ve işletmeler için ihtiyaç duyulan malların ithalatını kesmek ve/veya fiyatlarını yükseltmek olacaktır. Dolayısıyla ABD ekonomisi darbe alacaktır. İkinci olarak, eğer misilleme olursa – ki olacaktır – ABD ihracatı da buna bağlı olarak zarar görecek ve bütçe açığında neredeyse hiç değişiklik olmayacaktır. Büyüyen ticaret savaşı büyümeyi azaltacak, enflasyonu yükseltecek ve ABD’de ve zaten uçurumun kenarındaki diğer ekonomilerde resesyona yol açacaktır.
ABD’li kapitalistler Trump’ın gümrük vergilerini destekliyor mu?
Finans ve büyük iş dünyasındaki yönetici seçkinler şokta. Trump’ın gümrük tarifelerini ticaret, yatırım ve teknoloji konularında taviz koparmak için bir silah olarak kullandığını düşünüyorlardı. Bu ancak kısmen doğru. Şimdi bu tarifelerin muhtemelen kalıcı olacağını anladılar. Sonuç olarak, ABD borsası düşüşe geçti. Muhteşem Yedili (Magnificent Seven) olarak adlandırılan en büyük sosyal medya ve teknoloji şirketlerinin hisse senedi fiyatları daha fazla düşerken, ABD doları bile değer kaybetti. Ana akım iktisatçılar Trump’ın gümrük tariflerini kınama konusunda neredeyse hemfikir.
Kamuoyu yoklamaları Trump’a karşı olumsuz sonuçlar verse de henüz yönetici seçkinlerden ona karşı herhangi bir siyasi hamle gelmedi. Trumpçı kanattan korkuyorlar. Demokratlar sessiz, yatırım bankaları tepkisiz kalırken petrol şirketleri cesaretlendirici bir tavır sergiliyor. Sadece ABD’li çiftçiler, Çin ve diğer ülkelerin ABD’nin tarımsal ihracatına misilleme yapmasından korktukları için yakınıyorlar. Trump burada bir kurtarma paketi imasında bulunuyor. Ayrıca Kanada ve Meksika’ya karşı otomobil ithalatında gümrük vergisi uygulamaktan kaçındığını açıkladı (çünkü bunların çoğu sınır ötesinde yerleşik ABD şirketlerinden geliyor). Yönetici seçkinler şimdilik felç olmuş durumdalar.
Bu gümrük tarifeleri Trump’ın kapsamlı dış politikasına, özellikle de Çin ile artan çatışma zeminine nasıl oturuyor?
Trump’ın çılgınlığının bir yöntemi var. ABD’yi dünyadaki hegemonik güç olarak korumak istiyor ama artık Demokratların yaptığı gibi dünyaya “polislik” yapmaya çalışarak değil. Trump Monroe Doktrini’ne geri dönmek istiyor. 1823 yılında dönemin ABD Başkanı James Monroe, Avrupalı sömürgecilerin Latin Amerika’dan uzak durmasını ve Batı yarımkürenin ABD’ye bırakılmasını önermişti. 19. yüzyılın sonunda Latin Amerika ABD’nin “arka bahçesi” haline gelmişti. ABD daha sonra emperyalist emellerini Pasifik üzerinden Filipinler’e kadar genişletti ve yükselen Japonya’yı karşısına aldı; bu da sonunda Pearl Harbor’a ve ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesine yol açtı.
Bugün Trump, Avrupa’yı yüzüstü bırakıp Rusya ile onların uğraşmasını isterken, İsrail’in Orta Doğu’ ya göz kulak olup iran ile uğraşmasını istiyor. Amaç, ABD’nin Çin ekonomisini boğma girişimlerini yoğunlaştırmaya odaklanması ve Çin’i Japonya gibi bir Amerikan kuklasına dönüştürmek için nihai bir “rejim değişikliğine” zorlamasıdır. Maalesef kendisi ve Monroe+ Doktrini için %60’lık gümrük tarifesi artışları bile Çin’in yükselişini durdurmak için çok geç olabilir.
Son birkaç on yılın büyük bölümünde ABD, ticaretin önündeki engelleri kaldırmayı amaçlayan ve genellikle “küreselleşme” olarak adlandırılan sürecin arkasındaki itici güçtü. Bu gümrük tarifeleri “küreselleşmenin” sonunu mu getiriyor?
1990’lı ve 2000’li yılların küreselleşme dalgası 2008-9 Büyük Durgunluğu ile sona erdi. 2010’lu yıllarda küresel ticaretin dünya GSYH’sindeki payı, özellikle de küresel mal ticareti durgunlaştı. Trump’ın gümrük vergileri bu durumu daha da kötüleştirecektir. Küreselleşme yıllarında ABD’li çokuluslu şirketler üretimlerini yurtdışına taşıdı ve karlarını bilinçli olarak yaratılmış vergi cennetlerinde muhafaza etti. Büyük ekonomiler arasında sermaye akışı hızlandı ama aynı zamanda Küresel Güney’in sömürülmesi de arttı. Ancak 2010’lardaki ve 2020’lerdeki Uzun Depresyon’da sermaye akışları yavaşladı.
Trump’ın gümrük vergileri daha fazla ekonomik ayrışmaya işaret ediyorsa, bu durum Küresel Güney ülkelerinin daha özerk kalkınma stratejileri izlemesi için alan yaratabilir mi?
Bazıları “ayrışmanın” – yani Küresel Güney ülkeleri ile emperyalist merkez ülkeler arasındaki ticaret ve sermaye akışının görece azalmasının – başlıca Küresel Güney ülkelerinin daha ilerici iktisadi “sanayi stratejileri” ortaya koymasına, emperyalizmin pençesinden kurtulmasına ve “arayı kapatmaya” başlamasına olanak tanıyacağını savunuyor. Ben bu konuda kuşkuluyum. ABD emperyalizmi son birkaç on yılda zayıfladı. Bu kısmen Trump’ın yükselişini açıklıyor. Ancak ABD hala baskın finansal güç (ABD doları hala hüküm sürüyor) ve dünyanın en büyük askeri gücü. Hala diğer emperyalist ülkelerin (çoğunlukla) desteğine sahip.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın başını çektiği alternatif BRICS grubu siyasi ve ekonomik olarak çeşitlilik arz ediyor ve gerçek bir mali ya da askeri güce sahip değil. BRICS ülkelerinin çoğu otokratik diktatörlükler (Rusya, Çin, İran, Suudi Arabistan) ya da işçi sınıfı çıkarlarını temsil etmeyen zayıf neoliberal kapitalist rejimler (Güney Afrika, Hindistan) tarafından yönetilmektedir. Emperyalizmden kopmak ve bağımsız ekonomik kalkınma peşinde koşmak, bu ekonomilerin başlıca sektörlerinin kamu mülkiyetinde olmasını, planlı devlet yatırımlarını, işçi sınıfı demokrasisini ve enternasyonalist bir dış politikayı gerektirecektir ki bu Çin’de bile mevcut değildir. Bilakis BRICS liderleri bu tür politikalara şiddetle karşı çıkmaktadır.
Trump gümrük vergilerini “işleri geri getirmenin” ve “ABD işçilerini korumanın” bir yolu olarak çerçeveledi. İşçi sınıfı güçleri bu tarifelere ve ister Küresel Kuzey’de ister Güney’de olsun diğer ülkelerin misilleme olarak uygulayacağı tarifelere karşı nasıl bir tutum almalıdır?
Birçok ABD sendika lideri, daha fazla istihdam sağlayacağı ve yerli sanayileri canlandıracağı inancıyla gümrük vergilerini destekliyor. Bu yanlış çünkü gümrük tarifeleri sadece ABD’nin ihracatını azaltacak, enflasyonu hızlandıracak ve ABD’yi resesyona sürükleyecek. Dahası, Trump zenginler için büyük vergi kesintileri hazırlıyor ve bu kesintiler kamu hizmetlerinde, sağlık hizmetlerinde ve sosyal yardımlarda yapılacak büyük kesintilerle karşılanacak. ABD’li işçi liderleri: tüm hizmet kesintilerine karşı çıkmalı, zenginlere ve büyük şirketlere daha yüksek vergi uygulanmasını talep etmeli, bankalara ve Muhteşem Yedili’ye el konulması çağrısında bulunmalı ve istihdamı ve üretkenliği artırmak için devlet öncülüğünde bir yatırım planı geliştirmelidir. İşçi liderleri milliyetçi, korumacı ve göçmen karşıtı politikalara karşı çıkmalı ve diğer ülkelerdeki işçilerle ittifaklar kurmaya ve ortak politikalar oluşturmaya çalışmalıdır.
Küresel Güney’de ise işçi liderleri sadece gümrük tarifelerine karşı çıkmakla kalmamalı, aynı zamanda ekonomileri üzerindeki kapitalist kontrolün sona ermesini talep etmelidir. Küresel Kuzey’deki işçi örgütleriyle bağlantı kurarak serbest ticaret, baskıcı borç yükünün sona erdirilmesi ve küresel ısınmanın halihazırda küresel ölçekte yok etmekte olduğu iklim kontrolü için etkili önlemler alınması gibi konularda ortak politikalar oluşturmalıdırlar.
[1] City of London, içinde Menkul Kıymetler Borsası ve İngiltere Bankası’nın yer aldığı tarihi bir finans bölgesidir (ç.n.)
Metin Türkçeye M. Gürsan Şenalp tarafından çevrilmiştir.