Praksis Güncel

güncel tartışma platformu

PKK’nin feshi: Kürt hareketinde stratejik yönelim değişikliği

Bu içeriği paylaş:

12 Mayıs 2025’te, 1978’de kurulan ve 1984’ten bu yana silahlı mücadele yürüten PKK (Kürdistan İşçi Partisi), örgütün kendini feshettiğini ve silah bırakma kararı aldığını ilan etti. Başlangıçta bağımsızlık talebiyle ortaya çıkan, 2000’li yıllardan itibaren ise Kürt kimliğinin ve kültürel hakların tanınmasını hedefleyen örgüt, bu kararla birlikte bir dönemi kapatmış oldu. Bu yazı, alınan bu kararın anlamını ve Türkiye açısından muhtemel etkilerini değerlendirmeyi amaçlıyor.

Tarihsel arka plan

Kürt halkı, dünya üzerinde devleti olmayan en büyük topluluklardan biri olarak tanımlanır. Türkiye özelinde, resmi devlet söyleminde uzun yıllar “Kürt” kelimesinin bile varlığını tanınmamış, Kürt kimliği inkârın konusu olmuştur. Diğer ulusal kurtuluş hareketlerinden farklı olarak Kürtler, öncelikle sadece Kürt olduklarının kabulü için mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle bugün gelinen ve PKK’nin feshi ile sonuçlanan aşama, yalnızca bir politik kazanım değil, aynı zamanda tarihsel bir direnişin sonucudur.

Kürt hareketi, yürüttüğü çok düzeyli mücadelesiyle Kürt meselesini Türkiye’nin siyasi gündeminin merkezine taşımayı başardı. 1990’lı yıllar boyunca devletin uyguladığı şiddet politikaları—köy boşaltmaları, zorla kaybetmeler, toplu infazlar ve sistematik asimilasyon girişimleri—milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkiledi. Binlerce insan yaşamını yitirirken, yüz binlerce kişi yerinden edildi.

1999’da Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesiyle birlikte hareket içinde yeni bir yönelim şekillenmeye başladı. Silahlı mücadelenin merkezde olduğu çizgi, yerini siyasal çözüm arayışlarına bırakmaya başladı. 2000’li yıllarda birçok kez tek taraflı ateşkes ilan edildi; 2013 ile 2015 yılları arasında ise kamuoyunda “çözüm süreci” olarak anılan görüşmeler yürütüldü. Ancak bu süreç, 2015’te Erdoğan hükümetinin masayı devirmesiyle sonlandı. 

Kürt hareketi, bu süreç boyunca yalnızca tek boyutlu direnişe yaslanmadı; siyasi, toplumsal ve uluslararası alanda da görünürlük kazandı. Devletin inkâr politikası artık sürdürülemez bir hale gelirken, Kürt halkının meşru talepleri geniş kesimlerce tanınmaya başladı. Öte yandan Suriye’nin kuzeyinde inşa edilen Rojava Özerk Yönetimi ve bu yapının insanlığı temsil ederek IŞİD’e karşı verdiği direniş, Kürt hareketine yeni bir uluslararası meşruiyet kazandırdı. 

Güncel durum: Fesih ne anlama geliyor?

PKK’nin 5–7 Mayıs 2025 tarihlerinde düzenlenen 12. Kongresi’nde alınan fesih kararı, Öcalan’ın Şubat ayında “silahlı mücadele dönemi sona erdi” yönündeki açıklamasının ardından geldi. Öcalan, siyasi mücadele alanının artık DEM Parti tarafından sürdürülmesi gerektiğini belirtti ve partinin bir sonraki seçimde %20 oy hedeflemesini istedi.

DEM Parti, 2015 genel seçimlerinde %13,1 oy oranına ulaşarak Türkiye siyasetinde yalnızca Kürtlerin değil, geniş bir toplumsal muhalefet tabanının temsilcisi haline gelmişti. Bu başarı, etnik kimliğe sıkışmayan, sınıfsal ve demokratik talepler etrafında şekillenen bir siyasetin de mümkün olduğunu göstermişti. PKK’nin feshi, bu siyaset alanının önünü açabilecek önemli bir adım olabilir. “Terör” yaftasından arınmış bir parti olarak DEM’in meşruiyeti artabilir, toplumsal ittifaklarını güçlendirme olanağı doğabilir. 

Ancak bu süreç, partinin nasıl bir yönelim benimseyeceğiyle yakından ilişkili olacak. Daha önce pek çok örnekte görüldüğü gibi, bu türden stratejik dönüşüme yönelen hareketler çoğunlukla sistem içine çekilmiş, radikal taleplerinden uzaklaşarak düzenle uyumlu hale gelmiştir. Filistin’de FKÖ, İrlanda’da Sinn Féin, Güney Afrika’da ANC, Nikaragua’da Sandinistler gibi örnekler bu dönüşüme işaret eder.

Rojava’nın yeri

Bu noktada, Suriye/Rojava’daki gelişmelerin göz ardı edilmemesi gerekiyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, alternatif bir özyönetim modeli olarak hem Kürt hareketi hem de bölge siyaseti açısından belirleyici bir rol oynamaya devam ediyor. Bu fesih kararı, Kürt hareketinin siyasal enerjisini -Türkiye’de ulusun yeniden kuruluşuna katılıp bir barış dinamiği yaratarak- Rojava’ya yönlendirmek istemesi, bölgesel etkiyi pekiştirme çabası olarak değerlendirilebilir.

Ancak Suriye’deki istikrarsızlık ve yerel-uluslararası aktörler arasındaki karmaşık ilişkiler düşünüldüğünde, Rojava’nın geleceği belirsizliğini koruyor. Kürtler, Aleviler, Dürziler ve İslamcı grupların seküler olmayan bir yapıda bir arada yaşayabileceği istikrarlı bir Suriye’nin kısa vadede inşa edilmesi olası görünmüyor. ABD tarafından stratejik ortak olarak görülen Rojava yönetimi, bu yönüyle Türkiye açısından rahatsız edici bir denge unsuru haline geliyor.

Öte yandan PKK, uzun yıllar boyunca başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok devlette terör listesinde yer aldı. Bu statü, uluslararası alanda yürütülecek iş birliklerini zorlaştırdı. Ancak örgütün feshi, bu diplomatik engellerin aşılması için yeni bir fırsat yaratmış olabilir. Ayrıca örgütün Kandil’de uzun süredir devam eden varlığının, maddi ve siyasi açıdan sürdürülemez hale gelmesi de bu kararı etkileyen faktörlerden biri olarak değerlendirilebilir.

İktidarın tavrı

Son aylarda dikkat çeken gelişmelerden biri, hükümetin koalisyon ortağı olan MHP’nin beklenmedik şekilde “barış” söylemini sahiplenmesiydi. Ortadoğu’da —özellikle İran, Irak ve Suriye üçgeninde— istikrarsızlığın arttığı bir dönemde, Türkiye’nin Kürtlerle kurduğu pragmatik ilişkiler bir dış politika zorunluluğuna dönüşmüş gibi görünüyor. Zaten 2000’li yılların sonlarından bu yana Türkiye, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile petrol, doğalgaz, inşaat, enerji ve telekomünikasyon gibi alanlarda yoğun ekonomik işbirlikleri kurmuştu.

Bazı yorumcular, PKK’nin fesih kararının arka planında Erdoğan’a yeni bir başkanlık dönemi açacak anayasa değişikliği için yapılan örtülü bir mutabakatın bulunduğunu öne sürdü. Erdoğan’ın mevcut ittifakı anayasa değişikliği için yeterli çoğunluğa sahip değil, ancak DEM Parti’nin desteğiyle bu mümkün hale gelebilir. Fakat PKK’nin fesih açıklamasında yer alan TBMM merkezli çözüm vurgusu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu fesih kararından bu anlamda beklediğini bulamayacağı yönünde bir işaret gibi görünüyor. Aynı zamanda CHP liderinin de yasal reformlara kapı açan (başta Van mitingi olmak üzere) konuşma ve açıklamaları süreci son derece iyi okuduklarını gösteriyor.  

Diğer yorumlara göre ise bu yakınlaşma, CHP ile DEM arasındaki ilişkinin koparılmasını hedefleyen stratejik bir manevra. Özellikle son yerel seçimlerde CHP’nin DEM oylarıyla da kazandığı başarı (kent uzlaşısı) ve İmamoğlu’nun adaylığını engellemeye yönelik darbe girişimine karşı yükselen halk tepkisi, bu dinamikleri gözler önüne serdi.

İktidar koalisyonunun küçük ortağı olan MHP Genel Başkanı Bahçeli, “Nihayet tomurcuklar çiçek açtı. Silahlı çatışma geride kalacak” dedi. Bahçeli, kamuoyunda merak edilen soruların bir kısmını sürecin bundan sonraki aşaması olarak sıraladı ama “Silahlar nasıl bırakılacak? Gerillalar Türkiye’ye dönecek mi? Öcalan ev hapsine mi alınacak? DEM Partisi’nin cezaevindeki eş başkanları serbest kalacak mı?” gibi sorular, belirsizliğini koruyor.

Geleceğe dair belirsizlikler

PKK’nin feshiyle birlikte en önemli sorulardan biri, DEM Parti’nin 2015’te benimsediği “Türkiyelileşme” odaklı siyasal hattı yeniden canlandırıp canlandıramayacağı. O dönem, etnik kimliğe sıkışmayan, daha kapsayıcı ve sınıf temelli bir siyaset önerilmiş; fakat yoğun baskı ve şiddetle cevap verilmişti. Bugün siyasal alan -İmamoğlu operasyonu ile sınırları görünür kılınan bir alana doğru- daha da daraltılmış görünse de, Türköne gibi milliyetçi kökenden yazarların da işaret ettiği -sürecin kendisini öznesiz olarak dayattığı iması içeren- koşullar, yeniden böyle bir stratejiyi mümkün ve hatta gerekli kılabilir. Fakat bu çizginin başarıya ulaşması, sömürüye karşı birleşik bir halk mücadelesi inşa edilmesine bağlı.

Ayrıca, Kürtler içerisinde silahlı mücadeleyi sürdürmek isteyen kesimlerin nasıl bir tutum alacağı da belirsizliğini koruyor. “Bağımsız bir ulus devlet” talebini hâlâ sürdüren küçük ve etkisiz radikal gruplar mevcut; PKK’nin bölgedeki uzun süreli siyasi ve toplumsal etkisi dikkate alındığında, bu grupların yakın vadede güçlü bir çıkış yapması pek olası görünmüyor. Yine de bugün değilse de yarın, Kürt ulusallaşmasını ulus-devlet hedefi ile temsil etmeye aday yeni siyasi parti ve örgütlerin canlanması da tümüyle ihtimal dışı değil. 

PKK’nin feshi Kürt hareketi için yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Bu yeni dönemde mücadelenin ekseni, uzun süredir gündemde olan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut üniter devlet esasına dayalı anayasal çerçevesi içinde bile karşılanması mümkün iken karşılanmamakta direnilen demokratik taleplerin etrafında şekillenecek: Anadilde eğitim -Anayasa’nın 42. maddesi değiştirilerek- ve anayasa değişikliğine dahi ihtiyaç bulunmayan siyasi tutsakların serbest bırakılması, belediyelere atanan kayyumların geri çekilmesi… Bu taleplerin karşılanıp karşılanmayacağı hâlâ açık bir soru. Ancak bu gelişme Türkiye siyasetinde kesinlikle yeni bir sayfa açtı.

Ecehan Balta

Sosyoloji eğitiminin ardından siyaset bilimi doktorası yaptı. Araştırmacı. Praksis dergisi Yayın Kurulu Üyesi. Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi Kurucu Ortağı.

Bu yazı için gösterilecek etiket bulunmamaktadır.