Bu hafta Kriz Notları programı, İsrail’in İran’ın nükleer kapasitesini hedef alan saldırılarının hemen ardından kaydedildi. Ekonomistler Doç. Dr. Ümit Akçay ve Dr. Ali Rıza Güngen, Ortadoğu’daki jeostratejik gerginliğin Türkiye ekonomisine olası etkilerini mercek altına aldı. Özellikle petrol fiyatlarında yaşanabilecek yüzde 10’luk bir artışın, Türkiye’de enflasyonu yüzde 2-3 oranında yukarı itme potansiyeline sahip olduğu vurgulandı. Bu durumun Merkez Bankası’nın önümüzdeki hafta alacağı faiz kararını da etkileyebileceği belirtilirken, 2022’de Rusya-Ukrayna savaşının başlangıcında yaşanan benzer sürecin tekrarlanma riski üzerinde duruldu.
Enflasyon rakamları ve Şimşek’in iyimser senaryosu
Mayıs ayı enflasyon verisi yüzde 1.54 ile beklentilerin altında gerçekleşirken, bu durumun çeşitli ölçüm sorunları barındırdığı eleştirisi yapıldı. Yıl başından itibaren yüzde 15 civarında bir enflasyon görülmesi ve yılın ikinci yarısında da benzer bir seyir izlenmesi durumunda, Merkez Bankası’nın yıl sonu yüzde 30’lar hedefine ulaşmasının mümkün görüldüğü ifade edildi.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Dünya Gazetesi’ne verdiği röportajda 2026 yılı için çizdiği tablo oldukça iyimser nitelik taşıyor. Şimşek, vatandaşların alım gücünün artacağı, finansmana erişimin kolaylaşacağı, reel sektör üzerindeki belirsizliklerin azalacağı ve reformların sonuç vermeye başlayacağı bir dönemin kapıda olduğunu iddia ediyor. Ancak ekonomistler, enflasyonun düşmesinin otomatik olarak hayat pahalılığının ortadan kalkması anlamına gelmediğini, bunun ancak reel ücret artışlarıyla mümkün olabileceğini vurguladı.
2025’in kritik dönemeci ve ekonomik zorluklar
Dr. Ümit Akçay, 2025 yılının özellikle önümüzdeki 3-4 ayının oldukça zorlu geçeceğine dikkat çekti. 19 Mart operasyonu sonrasında uygulanan ekonomik tedbirlerin (Rezerv satışları, faiz artırımları ve ek makro ihtiyati tedbirler) beklenmedik bir “doping etkisi” yarattığını belirtti. Bu tedbirler, bir yandan siyasi operasyonların ekonomik etkilerini sınırlarken, diğer yandan enflasyonla mücadele programına beklenmedik bir destek sağladı. Ancak bu durumun toplum için iyi haber olmadığı, ekonomik faaliyetin yavaşlaması ve talebin daralması anlamına geldiği vurgulandı.
Özellikle tekstil sektöründe uzun süredir devam eden “kanama”nın durmaması, istihdam kayıplarının sürmesi ve firmaların rekabet edebilmek için ülke değiştirerek yatırımlarına devam etmek zorunda kalmaları dikkat çekici. Türk Lirası’nın değerli tutulması ve finansmana erişim zorluklarının bu durumu daha da derinleştirdiği belirtildi. Son çeyrek verilerine göre ekonomik büyümenin sanayi dışındaki alanlardan, özellikle hizmetler sektöründen geldiği, sanayinin büyümeye katkısının azaldığı görülüyor.
Asgari ücrete ara zam ihtiyacı ve siyasi dinamikler
Reel ücret kayıplarının telafi edilemediği mevcut durumda, Temmuz ayında asgari ücret artışının yapılması gerektiği vurgulanıyor. Ancak ana muhalefet partisi CHP lideri Özgür Özel’in bu konudaki sessizliği eleştirildi. Başlangıçta sendikalarla görüşmeler yapan Özel’in, konuyu mitinglerde birkaç cümlelik değinme dışında gündemde tutmadığı, bu durumun hükümeti sıkıştıracak bir baskı oluşturmadığı belirtildi. Buna karşın kamu işçilerinin uzun süredir beklediği ücret artışları ve enflasyon kayıplarının telafisi konusunda yakında açıklama yapılacağı ifade edildi.
Anayasa Mahkemesi’nin KKM kararı ve sistemin analizi
Anayaza Mahkemesi’nin 4 Haziran’da aldığı karar, kur korumalı mevduat (KKM) sistemine hazineden kaynak aktarımını öngören yasal düzenlemeyi iptal etti. Güngen ve Akçay, bu kararın aslında çok geç alındığını, çünkü hazineden kaynak aktarımının zaten 2023 yılında sona erdiğini ve aktarımların Merkez Bankası üzerinden yapıldığını belirtti.
KKM sisteminin 2021 Aralık ayındaki kur krizi sırasında devreye sokulduğu ve “bilanço dışı politika yapımı”nın tipik bir örneği olduğu vurgulandı. Bu sistemin ne kadar kaynak aktarıldığına dair şeffaf veri bulunmaması, kamuoyunun bilgilendirilmemesi ve ancak Merkez Bankası bilançosu üzerinden tahminler yapılabilmesi ciddi bir şeffaflık sorunu oluşturuyor.
Sistemin gelir dağılımı adaletsizliğini derinleştirdiği eleştirisi haklı bulunurken, “atom bombası” benzetmeleriyle yapılan diğer eleştirilerin yanlış olduğu belirtildi. KKM’nin sürdürülebildiği, 2025 sonunda ortadan kaldırılacak bir araç haline geldiği ve benzer araçların gelecekte de kullanılabileceği vurgulandı. Bu durumun, muhalefet kesiminin Erdoğan yönetiminin manevra alanını kavramakta yetersiz kaldığını gösterdiği ifade edildi.
Gelecek dönem öngörüleri ve yapısal sorunlar
Akçay ve Güngen, 2025’in kritik dönemeci başarıyla geçildiği takdirde, yıl sonunda enflasyonun yüzde 30’lara gerilemesi durumunda faizlerde 7-10 puanlık bir indirim alanının açılacağını öngörüyor. Bu durumun ani bir ekonomik şahlanma yaratmayacağı ancak mevcut zorlukların aşılmasına yardım edeceği belirtiliyor. 2026-2027 döneminde ekonomik döngünün tekrar canlı büyüme evresine geçmesi beklenebilir görülüyor.
Ancak Şimşek programının her adımının Türkiye ekonomisindeki yapısal sıkıntılar nedeniyle başka sorunlar yarattığı da vurgulandı. Dezenflasyon süreci orta vadede sanayinin büyümeye katkısını aşındırırken, borç dolarizasyonunun artması gibi yeni sorunlar ortaya çıkıyor. Bu durum, tek bir araç üzerinden muhalefet söylemi kurmanın sınırlılığını ve zayıflığını gösteriyor.
(Ekonomi Servisi)
(Evrensel)
(*) Bu içerik daha önce Evrensel gazetesinde yayınlanmıştır.