Praksis Güncel

güncel tartışma platformu

Kapitalizm emperyalizmdir, kapitalizm savaşsız, hegemonya düşmansız yapamaz…

Bu içeriği paylaş:

Bulutun fırtınayı içerdiği gibi, kapitalizm de savaşı içerir…

Jean Jaurès

Hristiyanlık denilen bu soyun, dünyanın dört bir yayında buyrukları altına alabildikleri halklara karşı gösterdikleri vahşet ve zulmün bir benzerine, hiçbir çağda ne kadar yabanıl ne kadar kaba ne kadar merhametsiz ve utanmaz olursa olsun, başka hiçbir soyda rastlanmaz”.

                                                                                                          Wiliam Howitt

Kristof Kolomb’un macerasıyla başlayan dönem, kadim uygarlıkların tasfiyesinin, jenositlerin, etnik temizliğin, kitle katliamlarının, savaşların, kolonyalizmin tarihiydi… Batı Medeniyeti denilenin ne olduğu, Avrupa-merkezli ideoloji tarafından engellendi… Dünyanın geri kalanındaki (Asya, Afrika, Latin Amerika…) eğitimliler Avrupa-merkezli ideoloji tarafından büyülendiler, kendi gerçeklilerine yabancılaştılar. Kendi gerçeklilerine kendi gözleriyle bakamaz oldular… Velhasıl, kapitalizmin nasıl, insanlık ve uygarlık düşmanı, netameli bir sistem olduğunun anlaşılması engellendi…

Batı Medeniyeti” denilenin dünyanın geri kalanına yansıyanı, özgürlük, demokrasi, sosyal eşiklik, “kalkınma” değil, sömürü, yağma ve talandı… Ve Garp Cephesinde yeni bir şey yok… Zira kapitalizm insanı ve doğayı kötürümleştirmekden başka bir şey vadetmiyor… Kapitalizm sadece insanın değil, doğanın da düşmanıdır… Sadece insanı üretmek ve yaşamam için gerekli araçlardan mahrum etmiyor, işsiz ve aç bırakmıyor, doğayı da tahrip ediyor, yaşamın temelini aşındırarak yol alıyor…

Kapitalizm dahilinde savaş istisna değil, kuraldır…  Her kapitalist işletme varlığını büyümeye borçludur. Başka türlü söylersek, büyüme veya yok olma ikilemi söz korusudur… Vahşi rekabet koşullarında varlığını sürdürmek, büyümek de daha çok işçiyi daha çok sömürmekle, daha çok doğal kaynağa el koymakla mümkündür… Hiçbir sermayedar (kapitalist), bana bu kadar yeter, burada durayım diyemez, durursa büyükler tarafından yutulur, yarış alanının dışına atılır…

Kapitalizm dahilinde asıl belirleyici olan ‘siyaset’ değil, ‘ekonomidir’…  Bu, onun kapitalizm öncesi dönemin sosyal formasyonlardan, uygarlıklardan farkını oluşturur. Kapitalizm dahilinde savaşlar ekonomik belirleyiciliğin bir gereği olarak tezahür ediyor. Gerçi, “savaş siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir” denmiştir ama orada gözden kaçan, dikkate alınmaya bir şey var: Kapitalizm dahilinde ilişkinin yönü ‘ekonomiden siyasete doğrudur… Siyaset ekonomiyi değil, ekonomi siyaseti belirliyor… Tekno-kapitalizm dahilinde savaş, sürekli ticari savaşın başka araçlarla sürdürülmesidir… Kapitalist devlet ihtiyaca göre düşman yaratır ve gereğini yapar… Aynı ihtiyaca göre müşteriyi yarattığı gibi… Emperyalistler için savaş, sermayenin etki alanını genişletmenin aracıdIr… Sermaye büyümekte zorlandığında, özellikle de ‘yapısal kriz’ durumunda ve doğal kaynaklara ulaşmak zorlaştığında, askerî şiddet (savaş), ekonomik şiddetin yerini alır…

Jean Jaurès’in dediği gibi, savaş kapitalizme içerilmiştir zira kâra ve rekabete dayalıdır. Sürekli büyüme, etki alanını genişletme zorunluluğu var. Genişleme ve yayılma da rakipler aleyhine mümkün. Yıkıcı rekabet ortamında her kapitalist, her kapitalist işletme ileriye doğru kaçmak zorundadır… Bana bu kadarı yeter, burada durayım diyemez…İşçileri daha çok sömürmek, daha çok doğal kaynağa, enerji kaynağına sahip olmak, bunu da rakiplerinden önce yapmak zorundadır… Fakat, ne kadar hileci yöntemlere başvursa da şiddete başvuramaz, zira şiddet tekeli, orduya ve polise sahip devlete mahsustur…

Kapitalist dünya sistemi hiyerarşik, pramidal bir yapı ve işleyişe sahiptir. Ulus-devletler hiyerarşisi söz konusudur ve hiyerarşinin tepesinde daima hegemonik emperyalist bir devlet bulunur… Onu ikinci, üçüncü büyüklükteki emperyalist devletler izler… İkinci emperyalistler arası savaş öncesinde İngiltere, savaş sonrasında da ABD tartışmasız hegemonik güçtü… Şimdilerde de yeni bir hegemonya krizi dönemindeyiz…

Sanıldığı ve iddia edildiği gibi savaşlar büyük idealler uğruna yapılmaz… Yeni sömürü alanlarına, yeni pazarlara, yeni topraklara ve enerji kaynaklarına ulaşmak için yapılır… Tabii savaş sadece rakipleri etkisizleştirmek için de yapılmaz, savaşlardan hiçbir çıkarı olmayan, asıl bedeli ödeyen işçi sınıfını ve sol muhalefeti etkisizleştirmenin de bir aracıdır… Böyle bir gerçeklik söz konusuyken de ‘barışçı olmanın’ bir kıymeti harbiyesi olamaz… Savaşa karşı olmak, savaşları durdurmak örgütlü işçi sınıfının, yeryüzünün lanetlilerinin, bir bütün olarak ezilen ve sömürülen sınıfların,  politik mücadelesi ve müdahalesi olmadan mümkün değildir…

Savaş büyük yıkımlar demektir ve kapitalistler yıkarken de yıkılanı yeniden yaparken de kâr ederler, sermayelerini büyütürler… Zira savaş büyük insan kırımına, doğal kaynak ve alt-yapı tahribatına neden olur… Utanç verici olan bu durum, kapitalistler için yeni yatırım ve değerlenme olanakları demektir… Yıkılan her şey, işte, yollar, köprüler, tren yolları, konutlar, vb… yeniden inşa edilerek büyük kârlar sağlanır…

Doğası gereği savaş, emperyalizmin krizleri aşmanın bir aracıdır. Hasımlar aleyhine üretim temeli genişletilir. Yeniden büyümenin gerekli koşulları yaratılır… Her emperyalist güç kendi sınırları dahilinde işçi sınıf mücadelesini geriletir… Savaştan önce içeriyi kıvama getirmek esastır… Savaş macerası milliyetçiliği pohpohlayarak meşrulaştırılır… Başta emperyalist savaşlar olmak çatışmaları sonlandırmak Komünist Manifesto’nun sloganının gereğini yapmakla mümkündür: “Bütün ülkelerin işçileri birleşin…”

Emperyalistler savaş için gerekçe üretmekte zorlanmazlar. Medya ve “konunun uzmanları”, gerekçe üretmekte çok başarılıdırlar…  Son 25-30 yılda peydahlanan emperyalist savaşların asıl nedeni asla afişe edilen ‘nedenler’ değildi… Dün Irak’ın “kitle imha silahları yalanı” bugün İran’ın “nükleer silah” gerekçesi… Artık uluslararası hukukun hiçbir kıymet-i harbiyesi yok… İstedikleri ülkeye, istedikleri zaman savaş açıyorlar… Bir de ne demekse “uluslararası toplum” söylemi var… “Uluslararası toplumun” ne olduğunu merak mı ediyorsunuz? “Uluslararası Toplum” demek, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Kanada… emperyalist kamp demektir… Kendileri çalıp, kendileri oynuyorlar…

Öyleyse işe kapitalizmi sorun ederek başlamak gerekiyor… Şeylerin gerçeğiyle yüzleşebilmenin başka yolu yok! İkinci Dünya savaşı sonrası yıllarda Paris’te bir ‘dünya yazarlar kongresi’ toplanıyor. Kürsüye çıkan her yazar, dünya barışından, dayanışmadan, kardeşlikten söz ediyor… Harika şair Bertholt Brecht dayanamıyor, kürsüye yürüyor, mikrofonu kapıyor: “Yoldaşlar, gelin üretim ilişkilerini (kapitalizmi) tartışalım” diyor… Ben de artık sadede gelelim diyorum…

(*) Görsel, ChatGPT dil modeli olan Hafıza Dalgası tarafından oluşturulmuştur.

Fikret Başkaya

İzmir Atatürk Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümünden mezun oldu. Doktora için gittiği Fransa'nın Paris (Sorbonne) ve Poitiers Üniversitelerinde, emperyalizm, kolonyalizm, "azgelişmişlik", kalkınma ve kapitalizmden sosyalizme geçiş temaları üzerine çalışmalar yaptı. Yedek subay olarak başladığı askerliğini "sakıncalı piyade" olarak tamamladı. 1979 yılında Akademik kariyere geçti. Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi iken yazdığı Paradigmanın İflası (1991) adlı kitabından yargılandı, 20 ay hapis ve para cezasına çarptırıldı ve üniversiteden kovuldu. Haymana Cezaevi'nden tahliye olduktan sonra (Haziran 1995) Türkiye ve Orta-Doğu Forumu Vakfı'nı kurdu. Kurucularından olduğu Özgür Üniversite'yi, bu vakfın çatısı altına aldı. 1999'da yazdığı bir makaleden de 15 ay hapis ve para cezasına çarptırıldı. 27 Haziran 2002'de Kalecik Cezaevi'nden tahliye oldu. Çok sayıda kitap ve makalenin yazarı olan Başkaya, Fransızca ve İngilizceden çok sayıda kitabın çevirisini ve onlarca kitabın da editörlüğünü yapmıştır. Özgür Üniversite'nin başkanlığını yapmakta ve orada dersler vermektedir. Yayınlanmış kitapları: Paradigmanın İfası - Resmi İdeolojinin Eleştirisine Giriş; Çığırından Çıkmış Bir Dünya - Sosyal Sefaletin, Ekolojik Felaketin, Etik Yozlaşmanın Kökeni; YEDİYÜZ - Bir Devlet Geleneğinin Anatomisi; Yeni Paradigmayı Oluşturmak - Kapitalizmden Çıkmanın Gerekliliği ve Âciliyeti Üzerine Bir Deneme; Reel Atatürkçülük; Azgelişmişliğin Sürekliliği; Çevre Kapitalizmi ve Azgelişmişlik Süreci; Kalkınma İktisadının Yükselişi ve Düşüşü; Avrupa Merkezcilik, Bilim ve Sosyalizm; Küreselleşmenin Karanlık Bilançosu; Borç Krizi Üzerine Bir Deneme; Yenilgi Tuzağı; Sosyalizmin Geleceği (derleme); Seçilmiş Yazılar; Şeylerin Gerçeğini Söyleyebilmek; Akıntıya Karşı Yazılar; Sömürgecilik, Emperyalizm, Küreselleşme; Rant ve Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (Ömer Leventoğlu'yla birlikte); Yalan; Devletçilikten 24 Ocak Kararlarına - Türkiye Ekonomisinde İki Bunalım Dönemi, Gençlerle Baş Başa: İklim Krizi ve Ekolojik Yıkım, Çıkış Buradan: Perspektifi ve Paradigmayı Değiştirmek, Eko-Sosyalist Paradigma: Komünist Topluma Giden Yol.

Bu yazı için gösterilecek etiket bulunmamaktadır.