Fulya Hoca ile 2001 yılında, Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde yüksek lisansa başlamam vesilesiyle tanıştım. İlk yıl derslerine katıldım, sonra tez danışmanım oldu. Mezuniyetten sonra da kopmadık; fikirlerine çok değer verdiğim, akıl danıştığım, kişiliğine hayranlık duyduğum bir “büyüğüm” olarak hayatımda yer almaya devam etti.
Sadece benim için değil, birlikte yüksek lisansa başladığım tüm arkadaşlarım için Fulya Hoca’nın özel bir yeri vardı. İçtenliği, doğallığı, tükenmez neşesi ve öğrenciyle eşit ilişki kuran tarzıyla hepimizin gönlünü kazanmıştı. Öyle ki mezuniyetlerimizden sonra da onunla buluşmaya, memleket meselelerinin yanı sıra kişisel dertlerimizi konuşmaya devam ettik.
Fulya hoca öğrencilerine karşı çok cömertti, emek verirdi. Tez danışmanım olması benim için büyük bir ayrıcalık oldu. Teslim ettiğim her bölümü dikkatle okur, problemli gördüğü yerleri işaretler, en büyük sorunum olan zaman disiplinine uymak konusunda tatlı sert uyarmaktan geri kalmazdı.
Kendisiyle yolu kesişen herkes onun bilimsel araştırmaya, bilgisini paylaşmaya ve tartışmaya dönük -karşısındakine de mutlaka sirayet eden- heyecanına tanık olmuştur. Çok nitelikli bir sosyal bilimci ve tutkulu bir araştırmacıydı. Onun için özellikle saha çalışması bilimsel araştırmanın en keyifli yanıydı. Asıl olarak “aşağıda” ve “enformel” denilen alanda olup bitenlerle ilgiliydi. Sosyal hareketleri incelerken ideolojilerin ve söylemlerin ötesinde gündelik hayat pratiklilerine ve ilişki ağlarına dikkat çekerdi. Teorinin sahayla sınanması onun için vazgeçilmez bir yöntemdi.
Ortadoğu ve İslami hareketeler uzmanlık alanıydı. Arapça yayınları takip ederdi. Mısır’da Arap Baharı döneminde aylar süren saha araştırması yapmıştı. Ayrıca Türkiye sosyal ve siyasi tarihi üzerine derin bir bilgiye sahipti. Toplumsal Yapı ve Değişme dersinde bilimsel eserlerin yanında edebi metinler de okuturdu. Çok iyi bir edebiyat okuruydu.
Güncel siyaseti de dikkatli bir şekilde takip eder ve bazen bizi şaşırtan öngörülerde bulunurdu. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden yaklaşık bir ay önce bana askeri darbe ihtimali olduğunu söylediğini hiç unutmam. Bunu istihbarı bilgi ile değil dikkatli gözlemleri ile sezmişti.
Arap Baharı üzerine kendisiyle yaptığım bir söyleşide Tahrir’deki direngen kalabalıkların ruh halini anlatırken “müdanasızlık” kelimesini seçmişti. Bu sıfatın kendisinin hayattaki genel duruşu için de gayet uygun olduğunu düşünüyorum. Fulya Hoca müdanasızdı. Hiyerarşiyi takmaz, mülke ve statüye zerre önem vermezdi. Gencer Özcan hocayla paylaştığı odasında Fidel Castro’nun Birleşmiş Milletler’de konuşurken zamanlayıcının üzerini mendille kapattığı meşhur fotoğrafı asılıydı. Castro’nun kravatlı adamlarla dolu olan o salondaki kural bozucu eylemi, Fulya Hoca’nın özgür ruhunun bir yansıması gibiydi.
Gündelik ilişkileri donuklaştıran hiyerarşik kalıpları takmadığı için etrafına bir ferahlık hissi yayardı. Mizahi yönü çok güçlü, sohbeti eğlenceli, kahkahası gürdü. Odasında değilse koridorda çınlayan kahkaha sesini takip ederek kendisini bulduğum olurdu 🙂 Öte yandan hayvan dostuydu. Bir dönem barınaktan bir köpek edinmiş, “En sefil ve zavallı görünenini seçtim” demişti.
Barış bildirisini imzaladığı için bölümdeki çoğu meslektaşıyla birlikte ihraç edildi. Bu süreçte onu en çok üzen doktora öğrencilerinin, genç akademisyenlerin ve taşra üniversitelerindeki imzacıların yaşadığı katmerli sıkıntılardı. Akademiden koparılmasının ve tanık olduğu acıların onun hassas bünyesini (bağışıklık sisteminden kaynaklı sıkıntıları vardı) çok zorladığı kesin. Tıpkı Eskişehir’de yitirdiğimiz Zeynep Erk Emeksiz hocamız gibi.
20 Mayıs’taki son telefon görüşmemizde güçlükle konuşuyordu; tedaviye son verilmişti. O durumda bile televizyondan 19 Mart darbesi sonrası ortaya çıkan toplumsal hareketi dikkatle takip ediyor ve hareket içindeki ayrıştırıcı, ırkçı söylemlere sinirleniyordu. Darbe karşıtı hareketle Kürt hareketinin ittifak kurabilmesini çok önemsiyor, her iki taraftan bunu zora sokan söylemleri çok sert eleştiriyordu.
Sonra otizmli oğlum vesilesiyle dahil olduğum engellilik ve bakım meselelerini, onun deneyiminden hareketle hastane ve sağlık sistemlerini konuştuk. Her zamanki gibi teşvik ediciydi. Artık ölümü beklediğini anlamıştım, ama son konuşmamız olduğunu bilmiyordum.
Canım Fulya hocam, emeğin çok, hakkını helal et.
Devrin daim olsun.