Almanya’da kimi sermaye sözcüleri art arda gelen resesyon yıllarından sonra günümüz itibariyle ekonominin fiilen iflas ettiğini duyuruyor[i]. Ülkedeki tahmini brüt katma değer kaybı 2020-24 yılları arasında toplamda 555 milyar avroyu aşarak 2001-4 yapısal krizinden ve 2008-9 krizinden daha derin bir krizin varlığını gösteriyor[ii]. Düşük faizler ve pandemi sübvansiyonlarıyla ertelenen şirket iflasları da bu tezi destekler durumda: 2024’ün son çeyreğinde 4.215 şirket iflas ederken[iii], aralık ayında işsiz kalan insan sayısı 186 bin oldu[iv].
Sermaye birikim biçimlerinin belirginleştiği büyük kriz dönemleri dünya genelinde tekelleşmeyi ve sermayenin yeniden yapılandırılmasını teşvik ederken, emekçi sınıfların güç kaybı da beraberinde getirir. Buna karşın ABD hegemonyasına meydan okuyan Çin ve BRICS ülkelerinin yükselişi, kriz dönemlerinde birçok kapitalist ülkenin bölgesel ve küresel hegemonya mücadelesine aktif biçimde dâhil olma hevesini kamçılıyor. Almanya’da yaşanan gelişmeler bu büyük krizin, devletin sermaye kontrolüne girişini hızlandırırken, transatlantik ittifakın ortakları arasındaki çelişkileri derinleştirdiğini gösteriyor.
ABD ve Almanya arası çıkar çatışması ve Zeitwende
ABD ve Almanya arasındaki ilişkiler, 21. yüzyıl başlarında asimetrik bir nitelik kazanmaya başladı. Asimetrinin oluşumunda ABD’nin ekonomik ve küresel meşruiyet krizini derinleştiren başarısız askeri stratejilerin rolü etkili oldu. AB’nin Almanya’nın ekonomik ve idari desteğinden beslenerek Avrupa coğrafyasında hegemonik bir aktör olarak yükselişi, özellikle 2010´lu yıllarda ABD´nin askeri garantörlüğünün sorgulanmasını beraberinde getirdi. Eski Cumhurbaşkanı Gauck´un 2014´te ordunun „ülkenin tarihsel suçluluğunun arkasına saklanmaması“ üzerine yaptığı konuşma, bu açıdan bir dönüm noktasıydı. Çünkü dört sene öncesinde dönemin Cumhurbaşkanı Köhler’in „gerektiğinde ticari yolların korunması adına askeri müdahale edilebilir“ şeklindeki açıklaması, önce meşruiyet krizine ardından da istifasına yol açmıştı. Merkel hükümetinin Çin ve Rusya ile stratejik diyalog kanallarını genişletme çabaları bu döneme denk geldi. Bugünden bakıldığında Washington´un durumu onaylamadığı, başka pek çok örneğin yanında, 2015’te başlayan Nord Stream 2 projesine karşı yapılan açıklamalarda da net olarak görülebilir[v].
Almanya ve ABD arasındaki asimetri, Trump’ın ilk başkanlık dönemiyle birlikte derinleşti. Bu dönemde Trump’ın NATO´ya yönelik eleştirisi belirgin bir eğilim olarak öne çıktı. Almanya kadar Fransa´nın da AB´nin askeri özerkliği üzerine yaptığı konuşmalar, transatlantik ilişkilerdeki asimetriyi gösteriyordu. Dönemin Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’in ifade ettiği üzere, „Avrupa’nın ve Almanya’nın kendisini hazırlaması gerektiği“[vi] yönündeki vurgu, stratejik dönüşümün bir göstergesiydi. Trump gibi karşılıklı güveni zedeleyici liderlerin döneminde Almanya, ordusunu kullanmaya hazır olmalıydı[vii].
Buna rağmen 2022 başlarına kadar Almanya´nın savunma bütçesinde gözle görülür bir ivme artışı gerçekleşmedi. Rusya-Ukrayna savaşı başlayana dek, Almanya´nın askeri yardımlar konusundaki gönülsüzlüğü daha çok ticari kaygılardan beslenen bir „hazırlık yetersizliği“nden kaynaklandı. Almanya´nın işi yavaştan almasındaki bir neden de, Ukrayna´nın „bağımsızlık savaşını“ Avrupa´nın değil, ABD garantörlüğünde başlatması olabilir. Bilindiği üzere Biden yönetimi, baştan itibaren Ukrayna´nın NATO´ya girmesini savunup Rusya´yı defalarca tehdit etmiş, Almanya´nın savaş pasif duruşunu eleştirmişti[viii].
Tankların döndüğü 24 Şubat´tan (2022) üç gün sonra Berlin hükümeti, Scholz´un ünlü Zeitwende konuşmasıyla birlikte Ukrayna´ya askeri desteğini ilan etti. Zeitwende ile Türkçede aşina olunan „değişim zamanı“ gibi kof bir slogandan çok, „zaman´ın değişimi“ ifade edilmektedir. Dolayısıyla kavram, toplumsal rıza üretiminde bir anlayış değişimi, yani eskinin sona erdiği, yeninin henüz ortaya çıkmadığı bir dönüm noktasına karşılık geliyor. Üst yapının hemen her alanında sahiplenilen kavram, bugün tüm bakanlıkların stratejik pozisyon belgelerinde yer almakta. Alman dış politikasındaki bu „yeni“ dönem, karşısına çıktığı „eski“ dönemi, „naiflik yılları“ olarak nitelendirip, (diplomasiye kapıları kapatmayarak) „sadece konuşmak için konuşulan yıllar“ın geride kaldığını savunuyor[ix].
Söz konusu yeniliğin geçerliliğini sorgulatan gelişmelerden biri de ABD ve Almanya arasında yapılan enerji anlaşması oldu. Bu hamle Almanya açısından stratejik manevra olarak da, transatlantik ilişkilerin parçası olarak da okunabilir. Fakat örneğin Nordstream 1´den gelen Rus gazı yerine ABD’den alınan LNG miktarı (10 kat gibi büyük bir ölçüde) artmış olsa da, ABD’nin Almanya’nın toplam enerji tedarikçileri arasındaki payı hâlâ azımsanacak düzeyde. Almanya gaz ithalatında Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) oranı toplam gaz ithalatının %7,2´sini oluşturuyor. Bu oran az görünse de ABD, Almanya´nın LNG ithalatında %86´lik bir oranla mutlak tekel oluşturmayı başardı.
ABD, Avrupalı yatırımcı ve teknoloji firmalarının ilgisini çekebilmek ve 2020´de imzalanan Çin-AB Yatırım Anlaşması´na alternatif sunabilmek için iki büyük hamle yaptı: 2022´nin Ağustos ayında „Enflasyon Azaltma Yasası“ (teknoloji şirketlerine 430 milyar doları aşması beklenen sübvansiyonlar) ve aynı yılın eylül ayında yürürlüğe giren Çip ve Bilim Yasası (CHIPS and Science Act). Ancak iki gelişme de Almanya´da olumsuz karşılandı.[x] Bu süre zarfında Alman kimya devi BASF, tesislerini Çin’e kaydırarak 10 milyar avroluk fabrikasında üretime başladı. Yazılım, çip, yarı iletken gibi mal ve hizmetler konusunda da Alman otomativ (VW´nin SMIC anlaşması) ve telekomünikasyon şirketleri (Telekom´un Huawei anlaşması) Çin ile yeni ortaklıklar kurdu.
Kapitalizmin can simidi olarak savaş ve militaristleşme
Rusya-Ukrayna Savaşı Alman silah şirketleri açısından gerçek bir lütuf olmuştur. Thyssenkrupp şirketine bağlı askeri deniz altı ve deniz savunma sistemleri üreten Marine Systems (TKMS)´in kâr marjı 2020 yılında 24 milyon avrodan 2023´te 73 milyona, 2024´te ise 125 milyon avroya yükseldi. Alman ordusu hipersonik silahlara yatırımlarını artırıp hava savunma sistemlerini yenilemeye girişirken, 2020´li yıllara kadar ağırlığını Güney Afrika, Hindistan, Mısır, Suudi Arabistan, Tayland gibi ülkelere kaydıran Diehl Defence, 2022´den itibaren Avrupa pazarını domine ederek gelirini %300´den fazla artırdı. Bu gelişmede Scholz´un önerisiyle sunulan „Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi“nin (ESSI)[xi] rolü büyük oldu. Oransal olarak bu derece yüksek olmasa da silah sanayisinin başını çeken Rheinmetall ve Hensoldt AG de benzer ivmeler yakaladı.
Savaşın sonlanmasına yaklaştığımız şu günlerde çeşitli Alman medya kanallarında dile getirlen savaş yanlısı haberlere bakıldığındaysa bir şey çok açık: Militarizm, pandemi sonrasında azalan bireysel ve ticari tüketimdeki düşüşten beslenen resesyonun hafifletilmesini sağlayan bir araç olarak görüldü. Uluslararası finans sermayesi Alman borsası DAX´ta ipi çeken silah üreticisi firmalara yöneldi, silah sanayisi yeni siparişler aldı, askeri teknolojiler üreten yeni şirketler serpilip gelişti. Nordik ve Baltık denizi ülkeleriyle geliştirilen iş birlikleri[xii]ve eylem planları, yalnızca askeri ve ticari ortaklıklara değil, yenilenebilir/fosil enerji kaynaklarının lojistik dağıtımına ve kültürel dostluk projelerine önayak oldu.
Durum böyle olunca Alman egemen siyaseti, bir bütün olarak toplumu militaristleştirmeye yönelik adımlar atmaktan geri kalmadı: Federal Eğitim Bakanı ve liberal partili Bettina Stark-Watzinger okulların orduyla ilişkisinin kolaylaştırılmasını, sivil savunma eğitimi ve tatbikatları yapılmasını istiyor. Savunma Bakanı Boris Pistorius[xiii] (SPD) sosyal demokratların 1914’teki „anayurt savunması“ çağrısını anımsatan bir dil kullanarak „Almanya 2029’a kadar savaşa hazır olmalı“, „zorunlu askerlik geri getirilmeli“ gibi ifadeler kullanıyor. Alman ordusunun çıkarttığı IF dergisinin başyazısında Albay Harald Lamatsch toplumun militarizasyonu ihtiyacını ”Ben ancak bana gerekli araçları ve desteği veren bir toplum için savaşırım“ diyerek tanımlarken derginin aynı sayısında yazan CDU´lu siyasetçi Roderich Kiesewetter „Zeitwende sadece ordu için değil, sivil savunma için de gerekli“, diyerek gerektiğinde kitleleri mobilize eden bir operasyonel plana ihtiyaç olduğunu savunuyor[xiv].
Seçimlerden sonra: Militarist yolun çelişkili geleceği ve sol
Alman militaristlerinin çok boyutlu fırsat kapısı olarak gördüğü bu gelişmeler, Almanya´nın gelecek hükümetine şu birkaç nedenden dolayı gerilimler oluşturacak gibi; Birincisi, tam da ekonominin en zor döneminde militarist paradigma, sosyal bütçede gidilecek büyük kesintilerin işareti. Bu durum hem muhalefet partileri içinden hem de kitlelerden gelen baskılar nedeniyle hükümeti sıkıştıracaktır. İkincisi, kendi ekosistemini yaratan bir ideolojik paradigma[xv] merkez partileri açısından sona ermiş durumda. Almanların yeniden savaş toplumu olmayı kabul edebileceği düşüncesi bu kaybın etkilerini hafife alıyor gibi görünüyor. Üçüncüsü, atlantikçiliği belgeli olan gelecek Şansölye Friedrich Merz´in „Atlantiğin merkezi“ndeki kayma süreci hakkında ne kadar inisiyatif alabileceği belirsizdir. Bu durum iktidarın üst yapısında karşılıklı çekişmelere yol açmakla kalmayıp Avrupa-içi ittifakı zedeleyecek (Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerin ESSI´de yer almaması gibi) gelişmeleri beraberinde getirebilir.
Alman militarizminin ABD´nin „barışı koruyup demokrasi götürme“ masalına benzer bir çıkış yaparak kitlelerin desteğini arkasına almasına izin vermemek gerekiyor. Ama ekonomik şok durumunun yarattığı uyuşukluk ve liberalizmin yanlış yerden kurduğu denklem (sağ tehlikeye karşı, demokratik bile olmayan bir liberalizmin desteklenmesi) nedeniyle toplumun geniş kesimlerinden güçlü bir barış çağrısı henüz ortaya çıkmış değil. Solun yalnızca çok küçük bir kısmı, yeni bir anti-emperyalist mücadele dalgasının gerekliliğinin farkında. Sahra Wagenknecht´in girişimi, dış politik çizgisi bakımından olumlu olsa da, siyasal gündemini ülke içine sıkıştırmış durumda ve önceliğini yanlış yerde tanımlayarak (SPD yerine) AfD´den oy kapmaya çalışıyor. Alman solunun en kitlesel organizasyonu olan Die Linke ise barış yanlısı bir politik hattı ancak geçtiğimiz seneden bu yana ana gündemine aldı. Seçim sürecinde Yeşiller´in oy tabanına yönelen Die Linke´nin tutarlı bir barış savunusu yapabilmesi için Yeşiller´in tam karşısında durması gerekiyor. Sol’un Almanya’da ezber bozabilmesi, emekçi kitlelerin barış ve ekmek için harekete geçmesine bağlı. Zaten ancak bu şekilde önümüzdeki dört yılda AfD’nin anketlerde birinci parti olmasının önüne geçilebilir.
[i] https://brusselssignal.eu/2024/12/mass-exodus-of-companies-shows-germany-is-bankrupt/
[ii] https://de.statista.com/infografik/33481/geschaetzter-bruttowertschoepfungsverlust-in-deutschland-durch-ausgewaehlte-krisen/
[iii] https://www.reuters.com/markets/europe/germany-records-highest-company-insolvencies-since-financial-crisis-2025-01-09/
[iv] https://www.zdf.de/nachrichten/wirtschaft/arbeitslose-zahlen-januar-2025-100.html
[v] Amerikan lobicilerine göre Nordstream „Almanya´nın aşil topuğu“ydu ve Ukrayna´yı yalnız bırakıyordu. https://efile.fara.gov/docs/6491-Informational-Materials-20210614-281.pdf
[vi] https://www.atlantik-bruecke.org/von-der-leyen-europa-muss-zusammenarbeit-vorantreiben/
[vii] Bu dönemde Almanya´da ordunun yabancı ülke topraklarındaki yetkilerini genişleten düzenlemelere gidilirken, Berlin´in uluslararası düzeydeki meşruiyetini güçlendirmek için de adımlar atıldı. 2018´de BM Güvenlik Konseyi´ne (yedinci kez) yapılan tam üyelik başvurusu bunun bir göstergesiydi.
[viii] https://www.zeit.de/politik/ausland/2022-02/usa-olaf-scholz-joe-biden-pk-ukraine-krise
[ix] https://www.bundesregierung.de/breg-de/aktuelles/regierungserklaerung-von-bundeskanzler-olaf-scholz-am-27-februar-2022-2008356
[x] https://www.tagesschau.de/wirtschaft/weltwirtschaft/us-subventionen-deutsche-konzerne-investitionen-101.html
[xi] Türkiye ve Yunanistan´ın da dâhil olduğu girişime (İsviçre ve Avusturya gibi) tarafsız ülkelerin de katılmış olması kayda değer bir gelişmedir. Fakat bu girişimi NATO´ya benzer bir Avrupa-içi ittifak olarak değerlendirmek için henüz erkendir. Polonya geçtiğimiz sene bu antlaşmaya yeşil ışık yaksa da, Fransa orta ve uzun menzilli füze sistemlerinde ABD ve İsrail füzeleri kullanılmasını eleştirerek girişimde yer almadı.
[xii] 2024 sonbaharında Litvanya hükümetiyle imzalanan ve Alman ordusunun Baltık´taki askeri varlığını güçlendiren savunma işbirliği antlaşması verilebilecek güncel örneklerdendir.
[xiii] Pistorius, Almanya´yı savaşın doğrudan tarafı yapacak olan Taurus füzelerinin Ukrayna’ya gönderilmesini talep edenlerin başında geliyordu. Ancak bu öneri federal meclis çoğunluğuyla reddedildi.
[xiv] https://www.bundeswehr.de/resource/blob/5774898/1b972e2c349f509141b30a62b2574126/zeitschrift-if-2-24-data.pdf
[xv] Siyaset bilimci ve Avrupa Dış İlişkiler Konseyi üyesi Timo Lochocki, Ocak 2025 sonunda yayımlanan kitabında Almanya’nın „yeni bir Amerika“ olma koşullarını analiz ederken, ülkenin Atlantik İttifakı içinde tek ve en güçlü liberal demokrasi haline gelme yolunda ilerlediği fikrinden hareket ediyor. https://www.n-tv.de/politik/Germany-first-Deutschland-kann-zu-einem-neuen-Amerika-werden-article25514393.html
Deniz Schulze
Türkiye‘de eğitim hayatına başlayan Deniz Schulze, Frankfurt Oder, Viadrina Üniversitesi’nde sosyal bilimler ve kültürel çalışmalar alanında yüksek lisans yaptıktan sonra Avrupa Emek Akademisi’nde Alman sendikacılığı üzerine eğitim aldı. Emek hareketleri, eko-komünizm, hak mücadeleleri alanında çalışmaları bulunan yazarın, akademik dergilerde yayımlanmış makalelerinin yanı sıra eş-yazarlığını yaptığı bir kitap bölümü bulunmaktadır. Berlin’de serbest gazetecilik yapan yazarın Sol Portal, İleri Haber ve BirGün’de yayımlanmış yazıları vardır.