Praksis Güncel

güncel tartışma platformu

Arjantin’de Milei’nin zaferi: Neoliberalizmin doruk noktası olarak neofaşizm

Bu içeriği paylaş:

Neoliberalizmi, kendi adlandırmalarıyla serbest piyasayı demokrasinin şartı olarak öne süren ideologlar bugünlerde sıkıntı yaşıyorlar mıdır bilemeyiz ama Arjantin devlet başkanı seçilen Javier Milei’nin programını serbest piyasanın doruğu olarak adlandırmak herhalde yanlış olmaz.

Bütün kötülüklerin, kişisel özgürlüklerin düşmanı, otoriter rejimlerin hatta faşizmlerin kaynağının planlı ekonomi veya devletin ekonomiye müdahalesi olduğunu vaaz eden burjuva ideologların serbest piyasanın özgürlük ve refah getireceğine dair söylemleri,  20. yüzyılın sonlarından itibaren -Sovyetlerin dağılmasının yarattığı avantajla da birleşerek- hegemonik hale gelmişti.  Liberalizm karşıtlığının illiberalizm yani otoriterlik ve faşizm olduğunu da iddia etmekteydiler. Yarım yüzyıla yaklaşan uygulamanın sonunda liberal ideologların iddiasının aksine neoliberal proje doğaya, insanlığa ve emekçi sınıflara ağır bedeller ödeterek krize girerken her yerde otoriter veya faşist rejimler yaratarak sürekliliğini sağlamaya çalışıyor.

Liberal masallar dökülürken yükselen neofaşizmler    

Liberaller serbest piyasa ekonomisinin hem büyümeyi ve zenginliği arttıracağını hem de demokrasiyi, barışı, insan haklarını, azınlık haklarını geliştireceğini iddia ediyorlardı. Yaklaşık kırk yıldır uygulanan neoliberal politikalar sermaye birikimi açısından önemli başarılar elde ederken demokrasi, barış, insan hakları, doğa ve emekçiler açısından tam bir felaket oldu.

Finansallaşma devasa boyutlara ulaşarak (2021’de) küresel hasıla 100 trilyon dolara dayanırken, finansal piyasaların toplam hacmi ise 1 katrilyon doları aştı, küresel borç tutarı da 303 trilyon dolarlık rekor seviyeye ulaştı[i]. Bu durum küresel borcun hasılanın 3.5 katına çıkması demektir. Halbuki, daha önce Arjantin’in borcunun GSYİH’sının yüzde 80’ine dayanması sürdürülemezlik olarak değerlendirilmişti.

Diğer taraftan kamu harcamalarının kısılması, sosyal güvenliğe, eğitime, sağlığa devlet desteğinin kısılması ağır bir yoksullaşmaya neden olurken işsizlik de arttı. Doğa acımasızca talan edilirken iklim krizi daha da derinleşti. Otoriter ve faşist rejimler yaygınlaşırken, enerji ve mineraller için sürdürülen uzun savaşlar halkları Ortaçağ koşullarında yaşamaya mahkum etti.

Büyük çaplı işsizlik ve hane halkı borçları başta olmak üzere büyük çaplı ekonomik krize liberal ve sosyal demokrat siyasetlerin çözüm üretememeleri emperyalist merkezler başta olmak üzere krizdeki ülkelerde  neofaşizmin yükselmesine olanak sağlıyor. Liberal ideologlar yükselen neofaşizmin adını koymamak için kavramlar uyduruyorlar. Arjantin, Hollanda ve benzer neofaşist hareketler için de gizleyici bir kavram ortaya attılar: sağ kanat liberter popülist!  Faşizm tanımından ısrarla kaçınmaları hem sistemin yarattığı “canavarı” gizlemek hem de kurdukları işbirliklerinin gayri-meşrulaşmasını önlemek içindir. Bu neofaşist yükselişlerin son örneği Arjantin, neoliberalizm ile neofaşizm arasındaki simbiyotik ilişkinin net bir fotoğrafını sunuyor.

Radikal neoliberalizmle faşizmi birleştirenin zaferi

Enflasyonun yüzde 140’larda seyrettiği, her 5 kişiden birinin yoksulluk sınırı altında yaşadığı, 2010’da 3.80 Peso olan 1 ABD dolarının 353 pesoya çıktığı[ii] derin bir ekonomik krizdeki Arjantin’de başkanlık seçimlerini kazanan Javier Milei ekonomide  radikal bir neoliberalizmi savunurken siyasette ise faşist bir programı savunuyor.

Özel şirketler üzerindeki vergi yükünün azaltılmasını, kamu harcamalarının kısılmasını, kamu şirketlerinin özelleştirilmesini, sağlık, eğitim ve çevre bakanlıklarının kapatılmasını; ateşli silahlara erişimin ve ‘yeni bir ticari alan yaratacak olan’ organ ticaretinin serbest bırakılması (çocuk ticaretinin de düşünülebileceğini söylüyor), kürtajın yasaklanmasını, devlet okullarında toplumsal cinsiyet ve kimlik eğitiminin kaldırılmasını; emeklilik maaşlarına ayrılan fonların azaltılması, sosyal yardımların kademeli düşürülmesini, sağlık, eğitim ve güvenlik sistemlerinde devletin yükünü azaltacak reformlar yapılmasını, Arjantin Merkez Bankası’nı kapatılmasını, ulusal para birimi peso yerine dolara geçilmesini savunuyor. Ayrıca iklim değişikliğini de inkar ediyor.

Seçimin hemen ardından Trump’ın heyecanlı tebriği ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın  “ABD olarak Arjantin’le insan haklarına, demokratik değerlere ve şeffaflığa ortak bağlılığımıza dayanan güçlü ikili ilişkimizi geliştirmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz” açıklaması neofaşizmin emperyalistler nezdindeki itibarını gösteriyor.

Arjantin’in ve dünyanın geleceği

Neoliberal proje demokrasi, özgürlükler, insan hakları, kadın ve azınlık hakları çevreye ve iklime duyarlılık örtülerini üzerinden atıp ihtiyaç duyduğu rejim biçimini artık gizlemekten vazgeçiyor. Milei’nin seçim kampanyasında bir elinde testere diğerinde İsrail bayrağı tutması da neofaşizmin önemli bir niteliğini sembolize etmektedir: Kuralsızlık ve acımasızlık.

İsrail’in Gazze işgaliyle birlikte ABD, AB, İngiltere başta olmak üzere emperyalist merkezler “terörizmle mücadele, kendini savunma” gibi argümanlara sarılarak düne kadar ülkelerin içişlerine müdahale, rejim değişiklikleri, darbeler ve savaşlar için kullandıkları demokrasi, insan hakları, azınlık hakları, savaş suçu vb. kavramları rafa kaldırarak, İsrail’in soykırıma varan savaş suçlarını aklama çabasına giriştiler[iii]. Milei aynı zamanda emperyalizmin yeni siyasal stratejisinin radikal bir işbirlikçisi olduğu mesajı da veriyor. Bu mesaj emperyalistlerce anında olumlanıyor ve karşılık veriliyor.

Öyle görünüyor ki devasa boyutlara ulaşmış finans sermayesi karlı yatırım alanları yaratabilmek için giderek devletleri daha agresif davranmaya zorlayacaktır. Bunu da ancak halkların demokratik basıncından azade, kitleleri de bir süre etkileyebilecek faşist siyasetler eliyle gerçekleştirmeye karar verdikleri görülüyor. Ancak finans sermayesi için her şey yolunda gitmeyebilir, neofaşizmin yükselişi anti-faşist ve anti-kapitalist potansiyelleri birleştiren bir konjonktüre de yol açabilir.

 

[i] https://immib.org.tr/tr/kuresel-borc-stoku-artiyor

[ii] Türkiye’yi karşılaştırırsak; 2010’da 1 ABD doları 1.38 TL iken bugün 30 TL’ye dayanmış durumda. Resmi TÜİK enflasyonu yüzde 52.8 ve gayrı resmi  ENAG yüzde 126. İTO  2022 için TÜİK’ten 30 puan daha yüksek hesapladı yüzde 85 ve yüzde 115. Türkiye’de her üç kişiden biri de yoksulluk sınırı altında yaşamakta, TÜİK 2022 yılı hesaplarına göre „yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında olanların oranı yüzde 32.6“.

[iii] Beyaz Kuzey ve Batı toplumlarının refah ve güvenliğine yönelik Güneyli ve Doğulu Sarı ve Esmer halkların yarattığı tehditleri bertaraf etmeye dayalı bir ideoloji ile kuralsız ve acımasız emperyalist müdahalelerin yeni bir döneminin açıldığına dair ciddi işaretler var. Yoksullaştırma ve savaş politikalarının sonucu olarak yaşanan büyük çaplı göçlere dönük acımasız önlemler ve yabancı düşmanlığının toplumda ve siyasette artan gücü yeni dönemin alarm veren sorunları.

Samut Karabulut

Yıldız Teknik Üniversitesi'de okudu, Gençlik Hareketi içinde yer aldı. Üniversite sonrasında yoksul mahallelerde çalışmalar yürüttü. Halkevleri'nde yöneticilik yaptı. Örgütlenmesinde yeraldığı siyasal kitle eylemlerinden dolayı çok sayıda tutuklama ve soruşturmaya uğradı. Halen Halkevleri'nde çalışmalarını sürdürmektedir.

Bu yazı için gösterilecek etiket bulunmamaktadır.